GüncelMakaleler

DENGÊ AZADÎ | Görülmeyen Gerçek; “Suriye Depremi”

"TC işgali altındaki bölgelerden net bilgi yok ancak alelacele yapılan binalarda yaşanan yıkım nedeniyle enkaz altında kalan çok sayıda insan olduğu biliniyor. R.T.Erdoğan ve şürekasının müteahhitlik politikalarının altında yalnızca Türkiye ve T.Kürdistanı değil, Suriye ve Rojava da kalmış oldu."

Son süreçte ardı ardına yaşanan depremlerden Suriye halkı da ağır biçimde etkilendi. Özellikle Lazkiye, Halep ve İdlib’te ağır bir yıkım meydana geldi.

Maraş merkezli yaşanan depremden etkilenen Suriye’de yaşamını yitirenlerin sayısı resmi rakamlara göre 5 bini geçmişken resmi olmayan rakamlara göre sayının 10 bini aştığı belirtiliyor. 20 Şubat’ta Antakya merkezli yaşanan 6.4 büyüklüğündeki deprem ise Mısır, Filistin, Irak ve Ürdün’de de hissedilirken başta Lazkiye olmak üzere Suriye’yi etkiledi.

Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi kontrolü altındaki bölgelerde çok büyük bir yıkım yaşanmazken Özerk Yönetim tarafından başta yıkımın en etkili olduğu Şex Maksud ve Eşrefiye olmak üzere deprem bölgelerine yardımlar gönderiliyor. Şex Maksud’daki yıkımların bu denli ağır olmasının en büyük sebebi, bölgenin daha önceki direnişlerde rejim güçlerince bombalanmış ve binaların ağır hasar almış olması.

Suriye’de depremin etkilediği bölge uzun süredir ambargo altındaydı. Bu ambargo deprem sonrasında da devam etti. Rejim güçleri, bölgeye yardımların ulaşmasını engellemek için ellerinden geleni yaptı ve sonunda Kürt Kızılayı’nın (Heyva Sor a Kurd) taşıdığı yardımlara Suriye Kızılayı olarak el koydu. Bu yardımlarının yüzde kaçının ihtiyaç sahiplerine ulaşacağı da bu şekilde meçhul hale gelmiş oldu. Zira rejim güçleri, kendi kontrolü altındaki bölgelerde de depremzedelere yardımları ulaştırmak adına TC’den farklı bir politika izlemedi.

Bu politika nedeniyle bölgede salgın hastalıklar yayılmaya devam ediyor. Bir süredir zaten var olan kolera salgınına yönelik rejim tarafından işe yarar hiçbir önlem alınmamıştı. Depremin ardından ise yardımların ulaştırılmaması ile yalnızca kolera değil birçok salgın hastalık hızla yayılmakta.

Emperyalist güçler sözde “insani yardım” kampanyalarının reklamlarını yaparken yüzümüzü bölge halkının gerçekliğine döndüğümüzde dişe dokunur hiçbir yardım olmadığı hemen görülüyor. Emperyalistlerin politikaları yalnızca kendileri için azami kâr düzeyinde organize edilmeye devam ediyor ve “deprem yardımları reklam kampanyası” altında sürüyor. Zira enkazın altında hala yüzlerce ve belki binlerce cenaze öylece dururken yağmurların başlaması ile salgın hastalıklar artacak ve bölgeye ulaşmış temel ihtiyaç malzemelerinin ve ilaçların sayısı oldukça az. Ulaşan ilaçların da büyük çoğunluğu Suriye’nin merdiven altı üretimleri ya da tarihi geçmiş ilaçlar.

Bu süreçte zaten uzun süredir çetelerce örgütlenen saldırılar karşısında savunmasız bırakılan halka yönelik insan kaçırma ve başkaca saldırıların artma ihtimali de söz konusu. Zira depremden sonra bölgede tam olarak neler yaşandığına dair zaten zor olan sağlıklı bilgi almak da imkansız hale geldi. Şex Maksud ve Eşrefiye gibi örgütlü yerlerde halk yardımların engellenmesine ve saldırılara rağmen birlikte yaralarını sarma konusunda daha kolektif bir yol izliyor. Buralardan bilgi akışı da diğer yerlere oranla daha düzenli.

Deprem yardımlarına çökme!

TC işgali altındaki bölgelerden net bilgi yok ancak alelacele yapılan binalarda yaşanan yıkım nedeniyle enkaz altında kalan çok sayıda insan olduğu biliniyor. R.T.Erdoğan ve şürekasının müteahhitlik politikalarının altında yalnızca Türkiye ve T.Kürdistanı değil, Suriye ve Rojava da kalmış oldu.

İşgal altındaki bölgede çeteler -eğer ulaşmışsa- yardımlara da el koyuyorlar. Birbirleri arasındaki rant savaşlarında yeni bir kaynak olarak yardımların gaspı da söz konusu. Zaten çetelerin eline geçmeden önce bu yardımların TC tarafından da yağmalandığı sosyal medyada sıkça gündem olmuştu. Özellikle Cindirês ve Hemam’da yıkımın çok büyük olduğu ve Efrîn’e ulaştırılmaya çalışılan yardımların başına neler geldiği medyaya yansıdı. Elbette bunlar yalnızca görebildiklerimiz.

Avrupa ve dünyanın çeşitli yerlerinde demokratik kitle örgütleri tarafından örgütlenen dayanışma kampanyaları ile toplanan yardımlar hayat kurtarıcı öneme sahip. Ancak bunların TC ve Suriye rejimi menşeili kurumlara iletilmesi yardımların halka ulaşmasının önündeki en büyük engel. Bu örgütlerin kendi imkanlarıyla ulaştırmaya çalıştıkları yardımları ise yolda haramiler bekliyor!

TC kendine yakışanı yaptı!

Depremin ardından çetelerin ve TC’nin saldırıları da hız kesmedi. TSK kendi kontrolü altındaki bölgelerde yardım bekleyen halka ulaşmak yerine kendisine yakışanı yaparak depremin ilk saatleri itibari ile Başta Tıl Rıfat olmak üzere Rojava’ya yönelik SİHA ve bombardıman saldırılarına devam etti.

TC ile eş zamanlı olarak DAİŞ de iş başındaydı ve Humus’ta mantar toplayan halka saldırarak en az 68 kişiyi katletti. Kısaca deprem bile insanlık ve halk düşmanlarının saldırılarını durdurmadı. TSK Maraş merkezli depremlerde halk enkaz altındayken Rojava topraklarını bombalamayı sürdürdü. Rojava’ya yönelik saldırılarının koordine edildiği Malatya merkezli 2. Ordu, yanıbaşında enkaz altında halka yardım edeceği yerde Rojava’ya yönelik işgal saldırısının hazırlıklarını sürdürüyordu.

Suriye ve Rojava’dan Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmış olan milyonlarca insan da bu politikalardan orada paylarını aldılar. Enkazlardan sağ kurtulanları dışarıda linç bekliyordu. Sağ kurtulamayanların ise kendi ülkelerinde defnedilmeleri bile bürokratik işkenceyle sınır kapılarında başlayarak geciktiriliyor.

Kendi halkına çadır, temiz su ve yiyecek yardımı yapmayı bir kenara bırakalım hem Suriye rejimi hem faşist TC, resmi kurumları ve çeteleriyle halihazırda halkın dayanışmasıyla örgütlenmiş yardımların ulaşmasını engellerken; bir gerçek kendini en acı biçimiyle yeniden gösteriyor: Ne emperyalistler ne de onların işbirlikçilerinden bekleyeceğimiz bir şey yok! Yaralarımızı birlikte sararken depreme dayanıklı kentleri de şovenizmden uzak özgür bir geleceği de ancak birlikte inşa edeceğiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu