Manşet

YÖK yeni şekliyle saldırılarına devam edecek

Bir seneyi aşkın süredir tartışılan YÖK Yasa Taslağı yayınlandı. “Yükseköğretim Kurulu bünyesinde çeşitli safhalardan geçerek tartışılan yeni yasa çalışmaları belli bir olgunluğa erişmiş, bütün paydaşlarla tartışmak ve fikir alış verişinde bulunmak aşamasına varılmıştır” denilen taslakta; YÖK’ün yeni dönem görevleri, işlevi, yönetim biçimleri ayrıntılı biçimde açıklanmış. Rekabet ve uluslararasılaşma esasıyla hazırlandığı söylenen taslakta YÖK’ün adından rektör seçimlerine kadar birçok “değişiklikten” söz ediliyor. 5 ilke ve amaca göre şekillendiği söylenen taslakta, ilke ve amaçlar şöyle sıralanıyor.

1) Çeşitlilik

2) Kurumsal özerklik ve hesap verebilirlik

3) Performans değerlendirmesi ve rekabet

4) Mali esneklik ve çok kaynaklı gelir yapısı

5) Kalite güvencesi

Üç farklı yükseköğretim kurumu geliyor. Üniversiteler finansman ve işleyiş açısından, devlet, vakıf ve özel yükseköğretim kurumları olarak sınıflandırıldı. Böylelikle taslak özel üniversitelerin kurulacağının haberciliğini yapmış oldu. Üniversiteler “kurumsallaşmış” ve “kurumsallaşmakta olan” üniversiteler olarak iki temel gruba ayrıldı. YÖK; Genel Kurul, Yürütme Kurulu ve başkanlıktan oluşacak.

Yeni YÖK Taslağı yabancı üniversitelerin geldiğinin de habercisi. Harward ve Yale gibi üniversitelere Türkiye’de kampüs açma izni verildi. Açılan yabancı fakülte ya da üniversiteler yurtdışından öğrenci getirmekle yükümlü. Üniversiteler de yurtdışında fakülte açabilecek, ancak açtığı yerin yasasına tabi olacak ve oranın diplomasını alacak.

Bologna Projesi’nin bir parçası olarak gündemimize giren mütevelli heyetlerinin yolu da bu taslakla açılmış gibi görünüyor. YÖK Yasa Taslağı’na göre adı ise Üniversite Konseyi olacak. 11 üyeden oluşacak konseyin üyelerinden 5’i öğretim üyelerinden, 2’si Bakanlar Kurulu tarafından, 2’si YÖK tarafından seçilecek. Seçilen 9 üye diğer üyelerden birini üniversitenin mezunlarından diğerini ise o ilde en çok vergi veren ya da üniversiteye en çok bağışı yapan kişiler arasından seçecek!

Rektör ve dekan seçim ve atamaları da üniversite konseyinin görevleri arasında yer alıyor. Bu da demek oluyor ki üniversitelerin her türlü işleyişinde ve kararında üniversitenin bağlı bulunduğu ildeki zenginlere söz ve yetki hakkı tanınıyor. Ayrıca üniversitelerin özerkliğine doğrudan engel olacak ve üniversitelerin hızlıca şirketleşmesinin önü açılacak.

Kurumsallaşmış ve kurumsallaşmamış olarak farklılaşan üniversite tiplerine göre rektör atamaları da farklılaşacak. Üniversite konseyi bulunan yerlerde rektör konsey tarafından atanacak. Konsey “Rektör Adaylarını Belirleme Komisyonu” kuracak. Kurulan komisyon tarafından üç aday belirlenecek. Bu adaylar içinden birisi konsey tarafından rektör olarak atanacak. Üniversite Konseyi bulunmayan “kurumsallaşmış” üniversitelerde ise rektör YÖK tarafından belirlenen bir komisyon tarafından atanacak. “Kurumsallaşmamış” ve özel üniversitelerde ise rektör direkt YÖK tarafından atanacak.

Sınav çeşitleri, derslerin içeriği, başarı notlarının yüzlük harf sistemine dönüştürülmesi, yandal ve çift anadal uygulamalarına dönük kararlar da YÖK’ün yeni yetkileri arasında yerini alıyor.

Üniversitelerin gelişimini hızlandırmak, özerkliğini artırmak için taslakta öngörülen teşvik etmeyle de üniversitelerin piyasanın ihtiyaçlarına göre hızla şekillenmesi amaçlanıyor. Yapılan araştırmaları piyasada ihtiyaç duyulan ticari değeri yüksek konular belirleyecek.

Taslağın tamamında bahsedilen “değişiklik”lerden anlaşılacağı üzere sistem kendi varlığını sürdürmek için yükseköğrenim alanında yeni atılımlara imza atıyor.

Metinde öğrencilere, akademisyenlere, üniversitenin çalışanlarına dair hiçbir değini yok. 12 Eylül AFC’sinden bu yana çok geniş bir çevre tarafından sürekli eleştirilen mevcut kurumsal yapısına dair tanımlamalar belli değişiklikler yapılarak tekrar karşımıza çıkarılmaktadır. Ayrıca üniversitelere mali özerkliğin getirildiği söyleniyor. (Bu da yalnızca üniversitelerin şirketleşmesi temelinde tartışılıyor.) Ancak idari ve akademik özerklik önerilmiyor.

Özcesi YÖK belli şekil değişiklikleriyle birlikte bütün faşist uygulamaları sabit kalarak bu dönem de Türkiye Yükseköğrenim Kurumu olarak karşımıza çıkarılıyor. Bu anlamda YÖK’ün değişmesi bizim için bir anlam ifade etmiyor. Çünkü sistem YÖK eliyle saldırı ekmeye devam ediyor. Bize düşen YÖK’ün yeni şekline karşı 6 Kasım da yaklaşırken YÖK karşıtı mücadeleyi yükseltmek, alanları doldurmak ve özerk-demokratik halk üniversiteleri şiarını daha güçlü haykırmak!

(Bir YDG’li)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu