DerlediklerimizGüncel

Oya Açan | Cehennemi zamanlar ve Zengin’in konforlu ‘yalnızlığı’

"Özlem Zengin'in andığımız örneklerle de sınırlı olmayan politik sicilini düşününce, onun 6284 konusundaki tepkisinin nihayet hatırladığı kadın duyarlılığından değil bugüne kadar AKP'yi sırtında taşıyan kadınların desteğini büsbütün yitirme korkusundan"

Son 20 yıla damgasını vuran kadın düşmanı yasalar, ‘Eşit değilsiniz, asla eşit haklara sahip olmayacaksınız’ söylemiyle dile gelen eşitliğe aykırı politikalar, bunların toplumsal hayatın her köşesine yayılarak kadınların hakları ve hayatları üzerinde tepinilerek uygulanması kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmakla kalmadı, yaygınlaşmasının önünü açtı.

Kadınların yaşadıkları bu durum çok boyutlu bir denklemle anlaşılabilir ancak. Tarihsel toplumsal bağlantıları, egemenlik ilişkileri, örgütlülük düzeyleri, hız kesmeyen saldırılara karşı kadın örgütlerinin hazırlık ve bunları karşılama derecesi, ülkedeki toplumsal siyasal hava… Bütün bunlar ve daha fazlası taktik adımlar atarken önümüzü görmemizi sağlayacak köşe taşları.

Acayip zamanlardan geçiyoruz, başımızı hangi yana çevirsek cehennemi günler.

Birincisi, nereye baksak kriz, deprem, yoksulluk ve işsizlik. Nereye gitsek kadınlara, çocuklara yönelik şiddet, taciz, işkence ve cinayet. Katillerin, tecavüzcülerin hiçbir şey olmamış gibi salıverilmesi, kadınlara hayatın her alanında had bildiren erkekler. Konu ne olursa olsun -dikte eden kim olursa olsun- hayatlarının başkaları tarafından belirlenmesine karşı çıktıkları için, bedeli ne olursa olsun kararlarının arkasında durdukları için ‘cezalandırılan’ kadınlar, eğilmedikleri, boyun eğmedikleri için kırılan kadınlar…

İkincisi, bir gece yarısı iptal edilen İstanbul Sözleşmesi’ni geri almak için kadınlar çatır çatır bir irade savaşı yürütürken bu kez de 6284 sayılı yasanın siyaset pazarlıklarına kurban edileceği tehdidi belirdi. Tarikatların hedef olarak gösterdiği İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinden sonra saldırıların arkası zaten hiç kesilmedi. 2022 sonunda Türkiye Aile Meclisi ve Dünya Çocuk Hakları Derneği, çocukları istismardan koruyan Lanzarote Sözleşmesi’ni ‘çocukları fuhuşa, pedofiliye, kaosa, sapıklığa sürüklediğini’ iddia ederek hedef göstermişti.

Üçüncüsü, bütün bunlar olurken AKP’li Özlem Zengin’in birdenbire kadın olduğunu hatırlamasıdır! 6284 sayılı yasayla ilgili konuştuğu için tehdit edildiğini söyleyen, AK Partili Özlem Zengin, partisi içindeki erkekler kadar ‘özgürlüğü’ (söz hakkı) olmadığından yakındı!

Kadın düşmanlığına giydirilmeye çalışılan yasal kılıflar

Sondan gidelim. Faşist rejim 20 yılı aşkın süredir kadınların yaşamında büyük bedeller ödeyerek ve yüzlerce yıl içinde biriktirdikleri kazanımlarına saldırganlıkla karakterize oluyor. Kadınlar tarih boyunca sömürü ve köleleştirmenin nesnesi oldu. Toplumu dizayn etmeye hep kadınlardan başlandı. AKP de -başlardaki minnoş, demokrat görünme kaygılarını saymazsak- kadınların kimliğine, bedenine, eşitlik arayışına, haklarına sahip çıkma bilincine karşı aralıksız bir saldırı içinde oldu. Kadına boyun eğdirmek, aileyi hizaya sokmak, kapitalizmin çarklarında duraksama yaratacak her ‘tortuyu’ söküp atmak burjuva iktidarlar açısından tayin edici bir önem taşıyordu, hâlâ da öyle. Hiçbirimiz yapılanları unutmadık.

İstismar edilen çocukların tecavüzcüleriyle evlendirilerek ömür boyu tecavüze uğramasının yolunun YASAL olarak açılmak istenmesinin ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilmesini unutmadık!

Çocuğa tecavüzü meşrulaştıran, çocuk evliliklerine onay veren (5,5 milyon kadının çocuk yaşta evlendirildiği Türkiye’de), her tür boşanmayı zorlaştıran (İstanbul Sözleşmesi’ne göre kadına yönelik şiddet davalarında her türlü arabuluculuk ve uzlaşma yasaktı), nafakaya göz diken, tepeden tırnağa İslamcılaştırdığı yargıyla kadınlar üzerinde ‘mühendislik’ faaliyeti yürüterek nabız yoklayan bunlar değil mi?

Adalet Bakanlığı’nın çocuk istismarına ilişkin verilerin yayımlanmasına son vererek daha önceki istatistiklerin erişime kapatılmasını mı istersiniz, dayanışmanın önünü kesmek, kadını iyice yalnızlaştırmak için aile hukukuna ilişkin tüm davalarda ‘aile mahremiyetinin korunması’ bahanesiyle duruşmaların gizli yapılmasının planlanmasını mı.

Gerekçesini başörtüsünü kullanarak yaratmaya çalıştıkları sözde Anayasa değişikliğinin ‘aile kavramı’ üzerindeki kazı çalışması olduğu döküldü ortalığa; ‘Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır’ ifadesindeki eşler tanımı ‘kadın’ ve ‘erkek’ olarak değiştirilmeye çalışılıyordu. Neden peki? Ailenin -dolayısıyla sistemin- ‘bekası’ açısından toplumsal cinsiyet rolleri ve bu kalıplar güven içinde yeniden yeniden üretilebilsin diye!

İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesinin ardından 6284 sayılı yasa eril iktidarın hep hedefinde oldu. Sırada Medeni Yasa var, öyle bir noktadayız ki, karma eğitim bile tartışılıyor, LGBTİ+ derneklerinin kapatılması için eller ovuşturuluyor.

Konforlu yalnızlık

Şimdi gelelim Özlem Zengin’e; hayat karşısındaki duruşuna, siyaseten tutarsızlıklarına ve ucu kendine dokunduğunda kadın olduğunu hatırlayıp feryat figan edişine.

Gelişmeler, Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakı’na katılmak için 6284 sayılı yasanın değiştirilmesi şartını öne sürmesiyle başladı. Tarikatlar ve gericiliğin bilumum güçleri İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması için faşist rejim blokuna bastırmış ve ‘başarmışlardı’ AKP ile seçim ittifakı koşulu olarak hedeflerine bu kez kadınları koymuşlardı. AKP ile yürüttükleri bu proje -belki henüz- tutmadı gerçi fakat başka çelişkiler tetiklendi.

‘6284 bizim kırmızı çizgimizdir’ diye itiraz eden AKP Grup Başkan Vekili Özlem Zengin, sadece partideki erkek üyeler tarafından değil gerici camianın bütün erkekleri tarafından saldırıya uğrayınca patladı; ‘Ben koskoca AKP’nin grup başkanıyım ben bile tehdit ediliyorum!’

6284’ün zaten doğru dürüst uygulanmadığını kadın cinayetlerinin yüzde 1.400 oranına tırmanmış olmasından anlıyoruz. Bütün bunlar Zengin’in de parçası olduğu AKP iktidarı döneminde yaşandı. Ne onun ne de diğer ‘hemcinsleri’nin cılız da olsa sesi çıktı. AKP’nin, kadın sorununda toplumu dizayn etme yöneliminde ‘kadın’ olduğu için dayandığı vekillerden biri dahi erkek egemen sistemden siyaseten yakınıyorsa, hayatın her alanında her gün bu kadın düşmanı politikalardan muzdarip kadınların halini düşünün!

Aynı Özlem Zengin, çok değil bundan 3 yıl kadar önce ‘Bu ülkede AK Parti gelene kadar kadın kelimesinin adı yoktu’ diyordu. Kadınların yüzde 70’ini el çabukluğuyla buharlaştırıyor, tıpkı ‘Bundan 15 sene önce acaba biz evlerde fırın, buzdolabı, çamaşır makinası bulabiliyor muyduk’ diyen Recep Tayyip Erdoğan gibi Zengin de ‘Türkiye’de kadınların yüzde 70’i yoktu, hiçbir mesleği olamıyordu, üniversiteye gidemiyordu, milletvekili bile olamıyordu’ palavralarını utanmadan savuruyordu.

2021’de kadınlara yapılan çıplak arama dayatmasından rahatsızlık duymak şurada dursun bunu ‘normal’ görüyor, üstünü örtmek ve normalleştirmek için elinden geleni yapıyordu. Çıplak aramaya maruz kalan kadınların birer birer konuşmaya başlaması üzerine ‘Onurlu kadın, ahlâklı kadın bir sene beklemez’ dediğini ne çabuk unuttuk. Ardından ekledikleri de hafızamızda elbette; ‘Çıplak arama yoktur demiyorum, ancak bu insan haklarına aykırı değildir!’

Özlem Zengin’in andığımız örneklerle de sınırlı olmayan politik sicilini düşününce, onun 6284 konusundaki tepkisinin nihayet hatırladığı kadın duyarlılığından değil bugüne kadar AKP’yi sırtında taşıyan kadınların desteğini büsbütün yitirme korkusundan kaynaklandığını görmek zor değil.
Acayip zamanlardan geçiyoruz, başımızı hangi yana çevirsek kadınlar açısından cehennemi günler, aylar, yıllar, ömürler…

Bütün bunların ortasında Özlem Zengin’in ‘Yalnızlıktan yorgunum’ ifadesi fazla naif ve konforlu değil mi?

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu