EmekGüncel

EMEK | İktidarın Misafirperverliği; Bedava İşçi!

"Milyonların açlık sınırının altında yaşamını sürdürmeye çalıştığı bir dönemde emek hareketinin biriktirdiği öfke yavaş yavaş açığa çıkmaktadır. Var olan parçalı bir o kadar da etkili olan direnişler bizlere bunu göstermektedir"

2020 yılının son günlerine girerken mülk edinme rehberi hazırlayan İstanbul Ticaret Odası (İTO), yabancı sermayeyi İstanbul’a yatırım yapmaya çağırırken üzerinde durduğu en büyük güvence Türkiye’deki işgücünün nitelikli ama ucuz işgücü olma özelliği idi. Bu durumu diğer ülkelerle kıyaslayarak rakamlarla destekledikleri raporda, övünerek açık açık yazmaktan çekinmemişlerdi.

Hemen ardından aynı içerikle Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’nin internet sitesinde, yabancı yatırımcıları çekmek için “Türkiye’nin yatırım ortamı ve sunduğu fırsatları keşfedin” diyerek “Nitelikli ve uygun maliyetli iş gücü” başlığıyla, yabancı sermayeye çağrıda bulundu.

İTO ve Cumhurbaşkanlığı yatırım ofisi açlık sınırının altında ve güvencesiz çalışan milyonları, yabancı sermaye için bir çekim merkezi olarak sunmaktan çekinmedi.

Bu iki çağrı iktidarın hangi sınıfı temsil ettiğinin açık bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Aynı çağrıları görevden alınan Berat Albayrak defalarca yapmıştı. Berat Albayrak görevdeyken açık bir şekilde “İstihdamda esnek çalışma üzerine kurulu bir model üzerine çalışıyoruz” diyerek yatırımcıları kendileri için daha iyi koşullar sunan Türkiye’ye davet etmişti. Davetindeki vaat daha ucuz işçilik ve daha örgütsüz bir çalışma yaşamı idi.

Ekonomik krizin pandemi ile birlikte daha da derinleşmesi, iktidar sahiplerinin krizden çıkışın tek yolu olarak gördükleri emeğe topyekûn saldırı konseptinin adım adım uygulanması gelinen aşamada gizlemeye gerek duymadan bu açık sınıf pozisyonunu belirten çağrıların yapılması saldırının boyutunu göstermesi açısından önemlidir.

Erdoğan’ın da aynı dönemde ‘gelin Türk misafirperverliğinin farkına varın’ demesi bu konudaki tekliğin iktidarın her katında içselleştiğini göstermektedir. Bu misafirperverlik elbette emeğin değersizleştirilip, güvensizleştirilip, sermayeye ayak bağı olacak hiçbir engelinin kalmamasıdır.

Krizden çıkış stratejisi olarak görülen emeğe topyekûn saldırının esas hedefi çalışma yaşamının sermaye lehine yeniden şekillendirilmesidir. İktidar ucuz, güvencesiz ve örgütsüz emeği hedeflemektedir. Son yıllardaki saldırılar tam da bu hedefle yapılmaktadır. Emeğin kazanılmış haklarının gaspı ve bir daha hak talep edecek noktaya gelmemesi için ellerinden geleni yapmaktadır. Yabancı sermayeye tek vaadi budur iktidarın. Nitekim pandemi dönemini fırsata çevirerek onlarca yasa çıkarılmış, bu dönemde itiraz yükselten emekçiler Kod-29 gibi uygulamalarla işlerinden olmuşlardır.

Tekrarlarsak hedef Türkiye’nin sermaye için örgütsüz ve ucuz hale getirilmesidir.

Milyonlar Açlık Sınırının Altında Ücret alıyor!

Avrupa’nın resmi istatistik bülteni Eurostat verilerine göre Türkiye, asgari ücret uygulaması olan 27 Avrupa ülkesi içinde 23’üncü ülke konumunda. Diğer yandan toplam ücretli istihdamı içinde asgari ücretli çalışanların oranının en yüksek olduğu ülke de açık ara farkla ilk sırada Türkiye. Başka bir ifadeyle Türkiye’de hem asgari ücretlilerin istihdam içindeki oranı fazla, hem de asgari ücret düşük. En alt alınacak ücreti tarif eden asgari ücret normal ücret halini almış durumda. Elbette buna kayıt dışı çalışan asgari ücretten daha düşük ücret alan işçiler dâhil değil. Diğer bir yandan ülkenin döviz bağımlılığı asgari ücrete gelen her zammı katlamalı bir şekilde geri almakta.

Son beş yılda 27 ülke içinde asgari ücreti Euro karşısında gerileyen tek ülke Türkiye. DİSK’in Asgari Ücret Gerçeği Raporu’na göre bütün ücretli çalışanların yüzde 17’si, yaklaşık 3,3 milyon işçi asgari ücretin altında bir ücretle çalışıyor. Asgari ücretin yarısından daha az ücretle çalışan işçi sayısı da 1 milyona yakın. Bütün ücretli çalışanların yüzde 38,3’ünü oluşturan 7,5 milyon kişi asgari ücret ve altında bir ücretle yaşamını sürdürmek zorunda kalıyor.

Durum böyle olunca Cumhurbaşkanının söylediği ‘misafirperverliğin’ ardındaki gerçek daha iyi anlaşılmaktadır.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu(TÜRK-İŞ) Araştırması’nın Haziran 2021 ayı sonucuna göre; Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2.864,82 TL. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 9.331,67 TL. Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 3.473,37 TL oldu.

Araştırma raporunda devamla “İşveren ve hükümet tarafından oyçokluğuyla bekâr bir çalışan işçi için belirlenen net günlük asgari ücret 94,20 TL’dir. Kayıtdışı çalışan, pandemi döneminde kısa çalışma ödeneği, nakdi ücret desteği alan milyonlarca çalışanın geliri bu tutarın bile altındadır.”  denilmektedir.

Pandemi ile birlikte milyonlar işsiz kaldı. Geçinmemekten kaynaklı intiharlar toplumsal bir gerçeklik halini aldı. Devletin tüm kaynakları sermayenin hizmetine sunulmaktadır. Her geçen gün ortaya çıkan vurgunlar milyonları açlığa mahkûm edenlerin kasasına girmektedir.

TÜRK-İş raporunun yayınladığı günlerde Cumhurbaşkanlığı kararı ile tasarruf genelgesi yayınlanmıştır. Bu genelgede israf yapmayın denilmektedir, ironik olan Cumhurbaşkanlığının bundan muaf tutulmasıdır. Milyonlarca işçi emekçi bırakalım yoksulluk sınırını açlık sınırının altında bir ücretle yaşamını sürdürmeye çalışırken Cumhurbaşkanlığı kendini muaf tutan bir genelge yayınlayarak var olan araçlarınızı yüzde yirmi azaltın demektedir.

Gelinen aşama da emeğin bugünkü durumu ile birlikte sermaye ve onun temsilcisi iktidar bu cephede ki saldırılarını sıklaştırmaktadır. İşçi ve emekçilerin kazanılmış haklarının gaspı devam etmekte, bunun sonucu olarak zorlu bir dönemden geçmekteyiz. Emeğin örgütlü yapısındaki gerileme bu saldırılara karşı bir set olmaktan uzak bir durumdadır. Diğer yandan artan baskı ve saldırıya karşı itirazın yükselmesi de kaçınılmazdır.

Milyonların açlık sınırının altında yaşamını sürdürmeye çalıştığı bir dönemde emek hareketinin biriktirdiği öfke yavaş yavaş açığa çıkmaktadır. Var olan parçalı bir o kadar da etkili olan direnişler bizlere bunu göstermektedir.

Toplumun her kesiminden yükselen itiraz yavaş yavaş birleşecek, birbirini etkileyecek ve çok daha görünür hale gelecektir.

Pandemi ile birlikte yaptığı ve yapmadığı şeylerden ötürü sistem teşhir olmuş durumdadır. Ortaya çıkan kirlilik kapatılamayacak haldedir.

Kendilerini açlığa mahkûm edenlere karşı milyonlar hesabı kapatacak son sözü söyleyeceklerdir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu