GüncelMakaleler

PUSULA | Devlet Halkın Değil, Egemenlerin Devletidir!

Türkiye gibi burjuva anlamda dahi demokratik devrimin yapılmadığı, yani tüm demokratik görevlerin çözüm beklediği yarı-sömürge ilişkisinin korunduğu bir ülkede faşizm gelip geçici bir olgu değildir.

Egemen sınıf klikleri arasındaki çatışmalara kaynaklık eden ana neden, sınıfların çıkarlarıdır. Bu çıkarlar elbette ki devletin çıkarlarıyla, sömürü ve talan politikalarıyla çelişmez. Yine bu çatışmalar, klikler arasında söylem düzeyinde farklılıklar içerse de özü itibariyle hepsinin amacı mevcut sistemi korumaktır. Bu nedenle burjuva parlamentosunda farklı kliklerin sözcülerinin değişime dair ortaya koydukları söylemler öze ilişkin değildir.

Çünkü klikleri doğuran sınıfsal güçlerdir. Dolayısıyla hükümet veya iktidar oldukları zaman onlar için öncelikli olan sistemin ve temsil ettikleri kliğin çıkarlarının korunmasıdır.

O halde başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçilerin egemenler arasındaki iç çatışmalarda taraf olmaması gerekir. Bunun sağlanması için de devrimci ve sosyalist güçlerin etkin tarzda propaganda/ajitasyon silahını kullanmaları gerekir. Bu durumu karanlıklar içinde gerçeklere ışık tutmak olarak da tarif edebiliriz.

Türkiye’de faşizmi AKP iktidarının bir süreciyle tarif etmeye kalkmak en basit deyimle gerçekleri tersyüz etmektir. Bu türden yanlış bakış açıları küçük burjuva düşünüşün ürünüdür. Bu vb. yaklaşımlarla nesnel durumu doğru tanımlayamayız. Devlet ve devrim sorununu doğru anlayamayız. Tüm bunların doğru anlaşılmaması faşizm, demokrasi, özgürlük vb. sorunların sınıfsal bir zeminden koparılarak ele alınmasının sonucudur.

Bilindiği gibi Türkiye’de parlamento hep göstermelik oldu. Burjuva demokrasilerinde olan parlamentolarla TC parlamentosu arasında bir ayrım söz konusudur. Dün istedikleri zaman açıp kapattıkları parlamento, bugün R.T.Erdoğan’ın oyuncağı durumuna gelmiştir. R.T.Erdoğan bu oyuncak aracılığıyla kimi zaman dünyaya “demokrat, modern” bir ülke görünümünü vermeye çalıştıysa da gerçek bu değildir.

Nitekim R.T.Erdoğan ve çetesi, iktidarlarını sağlamlaştırdıkça bu görüntüyü de ortadan kaldırarak gerçek kimliklerini açığa vurdular. Yani yeni olan, kimi güçlerin iddia ettikleri gibi faşizmin kurumlaşması değil, faşizmin artık demokrasi maskesine ihtiyaç duymamasıdır. Tıpkı darbe süreçlerinde olduğu gibi faşist terörün açıktan uygulanmasıdır. Aradaki tek fark göstermelik parlamentonun kapılarına kilit vurulmamasıdır.

Türkiye gibi burjuva anlamda dahi demokratik devrimin yapılmadığı, yani tüm demokratik görevlerin çözüm beklediği yarı-sömürge ilişkisinin korunduğu bir ülkede faşizm gelip geçici bir olgu değildir. Bilakis bir devlet biçimidir. Faşizm AKP iktidarından önce de vardı. Değişen şey yukarda da dikkat çektiğimiz gibi faşist klikler arasında süren iç iktidar mücadelesinde AKP’nin temsil ettiği kliğin iktidarda hakimiyetini sağlamasıdır.

Yani yeniden tesis edilen faşizm değil, AKP iktidarıdır. Hiç kimse, 1990’lar ve sonrası Türkiye’sinde faşizmin olmadığını iddia edemez. Binlerce insanın kaybedildiği, köylerin yakılıp yıkıldığı, on binlerce insanın gözaltına alındığı veya tutuklandığı bir süreçten söz ediyoruz.

Evet, emperyalizmin ürünü olan faşizm, baskı ve terörle ölçülemez ama faşist diktatörlüğün uygulandığı dönemlerde de belli farklılıklar yaşanabilir. Diğer bir ifadeyle uygulamalarda ton farklılıkları olabilir.

Bu ton farklılıkları ne belli bir dönemde faşizmin olmadığının kanıtı sayılabilir ne de devrimciler, komünistler bu ton farklılıkları arasında bir tercih yapabilir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu