GüncelMakaleler

SENTEZ | “Adamlar Bizi Dinlemiyor”; Merkez Bankasına 20 Ayda Dördüncü Başkan!

"Artan kriz ve yönetememe hali, iktidarın her alanda daha da agresifleşeceğini göstermektedir. Bir gecede Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınıp değiştirilmesi, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, HDP’ye kapatma davası açılması iktidarın her cephede yoğun bir saldırı politikasına girdiğinin göstergesidir"

2018 yılından itibaren derinleşen pandemi ile birlikte üst seviyeye çıkan Türkiye de ekonomik kriz artık iktidar sahiplerinin yöneteceği aşamayı geçmiş bulunmaktadır.

İktidara geldiği andan itibaren çeşitli sermaye sınıflarının koalisyonu olan AKP, gelinen aşamada bu sermaye sınıflarının her birinin isteğini yönetmekte zorlanmaktadır. Seçim sonuçları ile aldığı toplumsal desteği de kaybeden AKP, ekonomik krizin yanında bir yönetme krizi de yaşamaktadır.

Toplumsal desteği azalan, derin bir krizin içinde debelenen iktidar çözümü emeğin tüm kazanımlarına saldırmakta bulmuştur. Emeğin tüm kazanımlarını gasp etmeye çalışan iktidar, bunu yaparak hem kendi sermaye grubuna (MÜSİAD), hem büyük sermaye grubuna (TÜSİAD), hem de uluslararası sermayeye kendisinin kullanım süresinin dolmadığı mesajını vermektedir.

İktidara geldiği andan itibaren neo-liberal politikaları hızlı bir şekilde uygulayan AKP, sermaye sınıfının tüm kesimlerinin alkışlarını almaktaydı. Bugün geldiğimiz durumda bu alkışların önemli bir kısmını uyarılar oluşturmaktadır.

2020 7 Kasım Cumartesi gece yarısı bir Cumhurbaşkanı Kararı ile Merkez Bankası (TCMB) Başkanlığı görevine atanan Naci Ağbal, yine bir gece yarısı kararı ile görevden alındı. Erdoğan, TCMB’nin faizi 18 Mart’ta, beklentilerin üzerinde 200 puan artırmasının ardından, 20 Mart’ta TCMB Başkanı Naci Ağbal’ı görevden aldı. Sadece 4,5 ay görevde kalabilen Ağbal’ın yerine ise yine eski AKP milletvekili olan Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu atandı. 20 ayda atanan 4. Merkez Bankası Başkanı. Merkez Bankası başkanının bir gecede değişmesinin ardından TL dolar karşısında %10 değer kaybetti. Tartışmalar daha çok görevden alma şekli, kur yükselişi, hukuk, liyakat, yabancı yatırımcı gelmez gibi söylemlerin ve kavramların etrafında sürmektedir. Peki, Naci Ağbal neden göreve getirildi ve neden görevden alındı?

Damat Berat Albayrak şahsında vücut bulan ekonomi politikalarına sermaye sınıfının itirazları, ekonomi politikalarının toplum nezdinde inandırıcılığının kalmaması bir değişimi zorunlu kıldı. İktidarın yönetme krizi, ekonomik kriz yeni bir uzlaşının kapılarını açtı. Bunun yanında pandemi ile birlikte ağırlaşan çalışma koşulları, işsizlik, yoksulluk ile beraber hareketlenmeye başlayan işçi ve emekçilerin mücadelesine karşı duyulan tedirginlik, uzlaşının kolaylaşmasını sağladı.

Naci Ağbal’ın göreve gelir gelmez yaptığı “Para politikasında, şeffaflık, hesap verebilirlik ve öngörülebilirlik ilkeleri çerçevesinde iletişim güçlendirilecektir” açıklaması, aynı tarihlerde TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski’nin yaptığı “Bu ortamda iş dünyası için en büyük destek daha istikrarlı ve öngörülebilir bir yatırım ortamı olur. Çünkü biz tüm bu zorlukların yanında işimiz gereği her gün kura, faize, enflasyona, yurt dışından gelebilecek yaptırım tehditlerine, ticari boykotlara, aniden değişebilen mevzuata da yetişmeye çalışıyoruz.” açıklaması ile birlikte değerlendirilebilir. Sermaye ve onun temsilcisinin yeni dönem uzlaşısı olarak karşımıza çıkan bu göreve getiriliş, görevden alma ile birlikte bu uzlaşının bozulduğu anlamına gelmemektedir.

Naci Ağbal’ın görevden alınmasını, bizzat AKP’nin yarattığı sermaye sınıfının isteklerinin bir yansıması olarak görebiliriz. Ağbal’ın görevden alınmasından hemen önce yapılan 200 bazlık faiz artırımı ile aynı gün açıklama yapan MÜSİAD Başkanı Abdurrahman Kaan: “Elbette 100 baz puan çevresinde yoğunlaşan tahminlerin oldukça üzerindeki bu artış piyasaların beklediği bir gelişme değil” açıklaması ile birlikte okuduğumuzda bunu daha net görmekteyiz. AKP iktidarı sermaye sınıfları arasındaki dengeyi sağlama yeteneğini eskisi kadar iyi yapamamaktadır. TÜSİAD’dan Naci Ağbal’ın göreve getirilmesi ile birlikte anlaşılan konseptin bozulduğuna dair bir açıklama gelmemiştir. Bundan sonraki kısım, açıklanacağı ilan edilen ekonomi ve hukuk reformunda ne yazacağına bağlıdır.

Tüm bunlarla birlikte açıklanan, açıklanacağı söylenen reformların yeni politikaların göstergesi olması açısından önemli bir yerde durmaktadır. Daha önce açıklanan tüm programlarda çeşitli itirazlar olsa da uzlaşılan noktalar, çalışma yaşamının sermayenin lehine yeniden düzenlenmesi noktasında atılan adımlardır. Bundan sonraki dönemde de bu durum hız kazanacaktır.

Bunlarla birlikte iktidarın attığı adımı hukuk yoksa yatırımcı gelmez tartışmalarına boğarak esas yönler tartışma dışı bırakılmaktadır. Hepimizin bildiği gibi sermaye yatırım için hukuka gerek duymaz. Dünya Ekonomi Forumu (WEF), 2017-2018 dönemi Küresel Rekabetçilik Endeksi’nde Türkiye, 137 ülke arasında yargı bağımsızlığında 103. ama yatırımcıların korunmasında 21. sırada.  Sermaye bir ülkede hukukun ne olduğuna bakmaz, kendisi için nasıl işlediğine bakar. Örgütlü bir emek hareketinin olmadığı dolayısıyla kendisine sorun çıkarmayacağı her alanda yatırım yapar. Özellikle son dönemde iktidar yabancı sermayeye, emeğin örgütsüzlüğü ve düşük ücret üzerinden çağrılar yapmaktadır. Özetle; biz sizin işinizi daha ucuza problem çıkarmadan yaparız demektedir.

AKP iktidarının yönetemediği ekonomik kriz ile birlikte attığı her adımın sonucunda maliyetler doğmaktadır. Elbette bu maliyetleri sermaye sınıfı değil ezilenler çekmek zorunda bırakılmaktadır. Zenginleşen sermaye, yoksullaşan işçi ve emekçilerdir.

Yukarıda belirttiğimiz gibi iktidara geldiği ilk günden itibaren neo-liberal politikaları hızla uygulamaya başlayan AKP iktidarı, ilk olarak emeğin örgütlü gücüne ve çalışma yaşamına saldırmıştır. İş yasası esnetilmiş, taşeronluk sistemi yaygınlaştırılmış, iş güvencesi ortadan kaldırılmış, örgütlenme hakkı engellenmiştir. Bu dönemde bütün sermaye kesiminin desteğini ve alkışını alarak yoluna devam eden iktidarın, son döneme gelindiğinde bu uzlaşıların haricinde sermaye sınıfları ile çelişkileri derinleşmektedir.

Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’nın görevden alınmasının ardından, Erdoğan’ın, “Ülkemize döviz kuru, faiz ve enflasyon üçgeninde kurulan oyunu bozduk. Merkez Bankası’nı görevden aldık, çünkü laf dinlemiyor adam. Yeni arkadaşımıza “faizi düşüreceğiz” dedik.” açıklamasını hatırlarız. Sonra faizi düşüren adam görevden alındı, sonra tekrar yükselten şimdi tekrar düşürecek olan geldi. İktidar ciddi bir yönetememe ile karşı karşıyadır.

Artan kriz ve yönetememe hali, iktidarın her alanda daha da agresifleşeceğini göstermektedir. Bir gecede Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınıp değiştirilmesi, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, HDP’ye kapatma davası açılması iktidarın her cephede yoğun bir saldırı politikasına girdiğinin göstergesidir. Elbette çatışmanın sermaye ile olan kısmı daha farklı olacaktır.

‘Gaza basma vakti’, ‘aya çıkıyoruz’ söylemleri gelip dolaşıp, milletin yastık altındaki birikimlerini istemeye dönüşmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu