EkolojiGüncel

EKOLOJİ | Doğa Katliamında Tam Yol İleri!

"İktidar sahiplerinin bu konuda önemsediği tek şey gelecek olan sermayedir. AKP iktidarı, değerli madenleri, ormanları, kıyıları, meraları, yaylaları, yeraltı, yerüstü suları ve doğadaki tüm yaşamı kendine kaynak yaparak hayatta kalmaya çalışıyor"

“Ben de ilk defa böyle büyük bir taşkın, böyle büyük bir afet görüyorum. Gerçekten şehrin tamamen silüeti değişmiş durumda. Şehrin seviyesi değişmiş durumda” diyor şaşkınlıkla Giresun’un Dereli ilçesinde yaşanan sel felaketinin ardından bölgeye giden Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli. Muhtemelen orada yaşayan halk da ilk defa böyle bir taşkın görmüştür.

Sonuçta yıllardır yaşadıkları bölgede yağmurla yaşamaya alışmış olanlar ilk defa böyle bir taşkınla karşılaşınca bakan Pakdemirli’den daha fazla şaşırdıkları kesin.

Bol yağmurlarıyla bilinen Karadeniz artık, yağmurların ardından oluşan heyelan ve sel haberleriyle anılır oldu. Çoğu bölge insanının “şu yaşıma geldim ilk defa böyle şey gördüm” demesi artık bir rutin haline geldi. “Neydi bölgeyi bu duruma getiren?” sorusunu sorduğumuzda tam da aradığımız cevap ortaya çıkmaktadır.

O cevap artık inşaatla özdeşleşmiş olan AKP’nin her şeyi tam anlamıyla betona dökmesinde yatmaktadır. Binlerce HES ile dereler kurutulmuş, yönleri değiştirilmiş, ıslah adı altında dereler betonların içine hapsedilerek kendi doğal yataklarından kopartılmış, uygun olmayan yerler imara açılıp binlerce inşaat yapılmış ve sonuçta hiç olmayan yerlerde olmayan şeylerin olmaya başlaması sağlanmıştır.

AKP’nin en temel karakteristik özelliklerinden biridir silüet değiştirme. Bu yolda bazen yaptıklarına kendileri de şaşırsalar da hızla ve azimle devam etmektedirler. “Biz bu şehre ihanet ettik” ama etmeye devam edeceğiz azmi.

Doğa sermayeye kaynak için talan ediliyor!

Neoliberal ekonomik politikaların yapısal dönüşümlerinden biri halkın doğrudan yaşamsal alanlarının sermaye lehine kullanılmasının önünün açılması idi. Bu kapsamda kentleşme, doğa, sağlık, eğitim sermaye birikimi için araçsallaştırıldı.

Doğal kaynak söylemi ile doğal alanlarımız da, sermaye birikimi için ‘kaynak’ olarak talan edilmekten kurtulamadı. Bu uğurda ekolojik bütünlük parçalandı, canlıların doğal yaşam ortamları ve yuvaları dağıtıldı.

İnşaata Dayalı Kalkınma modeli dünyanın birçok ülkesinde uygulanmaktadır. Bu model Türkiye’de AKP eliyle en vahşi, en ilkel yöntemlerin kullanıldığı, halka karşı en barbar en acımasız yaklaşımların sergilendiği, yandaş sermayeyi besleme aracı haline getirilen ve bunun tam bir aymazlıkla yapıldığı bir model olarak karşımıza çıkmaktadır.

Maden ocakları, HES’ler, termik santrallar, mega projeler ile ülkenin bütün kaynakları tarumar edilmektedir. Kanunlarda ve yönetmeliklerde yapılan değişiklikler ile talan şirketlerinin işini kolaylaştırılmaktadır.

Kıyılar, ormanlar, meralar, yaylalar, enerji tekellerine, maden firmalarına, turizm yatırımcılarına, inşaat şirketlerine tahsis edilmektedir. Bu alanlar denetimsiz bir şekilde imara ve inşaata açılmaktadır.

Öyle ki bu vahşi durum tüm dünyayı etkisi altına alan on binlerce insanın ölümüne yol açan/yol açmaya devam eden pandemi döneminde bile hiç hız kesmeden hatta sağlık krizini sermaye fırsatına çevirerek daha da hızlanarak devam etmektedir. Pandeminin ilk günlerinde Kanal İstanbul projesi için yapılan maskeli ihaleyi hepimiz hatırlarız.

Ekoloji Birliği pandemi döneminde kesintisiz ilerletilen, hız verilen ülkenin dört bir yanına yayılan inşaat, enerji, maden projelerini haritaladı ve 54 başlıkta pandemi dönemindeki doğa talanını maddeledi.

Sadece pandeminin başlangıcından bu döneme kadar yapılanlara baktığımızda var olan vahşiliği görüyoruz. Lakin iktidar sahipleri bunlarla yetinmemekte doğa katliamına hız kesmeden devam etmektedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nce (MAPEG), 68 ilde 766 maden sahası ihale edilerek aramalara açılacak. Konuyla ilişkili ilan Resmi gazetede yayımlandı. Açılan ihaleye baktığımızda ülkenin her bir tarafı inşaat alanına çevrilecek.

Elbette iktidarın kendi sermayesi tarafından. Ülkemiz için doğaya verilen zarar şu anki iktidar temsilcisi AKP ile sınırlı olmadığını hepimiz biliyoruz. Emperyalist-kapitalist sisteme bağımlı olan her yerde doğa yıkımı olur.

Yazının içerisinde değindiğimiz neoliberal politikalarla birlikte artan doğanın sermayeleştirilmesine ülkemizde son dönemde artarak devam eden ekonomik kriz ve bu krizin açığa çıkardığı kaynak sıkıntısı ve bu kaynak sıkıntısını aşmak için alternatifin kalmaması doğanın talan edilmesinde tam bir vahşiliğe neden olmaktadır. Özetle iktidar her parası tükendiğinde doğaya saldırmaktadır.

AKP döneminde doğanın sermayeleştirilmesi, hem hacim hem de tür olarak önceki iktidarlarla karşılaştırılamayacak bir düzeye ulaşmış durumdadır. Doğadaki tüm canlıları kaynak olarak gören iktidar her canlıya kendince bir bedel biçmiştir. Av turizmi adı altında yüzlerce hayvanın ihalelerle katledilmesinin önünün açılması bu nedenledir.

Kuralsızlaştırılmış, denetimsizleştirilmiş, kılıfına uydurulmuş biçimde doğaya hoyratça saldırmalarının nedeni bu sermaye birikiminde yatmaktadır. Tüm bunlar doğal kaynaklarımızı ekonomiye kazandırıyoruz yalanı altında hiç bitmeyen bir demagoji ile sürdürülmektedir.

Bu saldırılar tam olarak mafya yöntemleri ile yapılmaktadır. Kendi koydukları kanunlara, yasalara uyma zahmeti bile duymamaktadırlar. Öyle ki onlarca yerde doğa talanına karşı kendi suyunu, havasını, toprağını savunan insanlar tam bir mafya tarzı ile sindirilmeye çalışılmaktadır. İnsanların evine, tarlasına, suyuna, parkına rızası olmadan, tepeden inme kararlarla el koyabilmekte ve yıkabilmektedir.

İtiraz edenlere devletin bütün gücüyle saldırmaktadır. Şirketlere her türlü kolaylığı sağlarken Manisa’da Biyogaz Enerji Santraline hayır diyen kadın köylüleri kolluk kuvvetlerine dövdürebilmekte, Kaz dağlarında madenlere karşı nöbet tutanlara “Toplum düzenini, genel ahlakı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni bozmak” suçlamasıyla 4 günde toplamda 57 bin 240 lira idari para cezası kesebilmekte, Rize’nin Güneysu ilçesinde köylüler karantinada çaylarını bile toplayamazken HES yapan şirket aynı yerde özel izinle çalışabilmektedir.

Su havzalarını, tarım arazilerini, orman alanlarını, tarihi ve kültürel mirasları koruyan yasa ve kurulları devreden çıkararak buraları imara, inşaata açabilmektedir.

Mahkemelerin yürütmeyi durdurma karalarına rağmen şirketler işlerini yapmaya devam edebilmektedir. İşte bu “keyfilik” durumu AKP iktidarı döneminin en belirgin özelliklerinden biridir.

Sonuç olarak yasalarla doğa katliamı artarak devam etmektedir. Katliamın getirdiği doğa tahribatı neredeyse geri döndürülemez bir noktaya gelmiş bulunmaktadır. Onlarca alan yok olmakta, iklimler değişmekte, canlıların yaşam alanları daralmaktadır.

İktidar sahiplerinin bu konuda önemsediği tek şey gelecek olan sermayedir. AKP iktidarı, değerli madenleri, ormanları, kıyıları, meraları, yaylaları, yeraltı, yerüstü suları ve doğadaki tüm yaşamı kendine kaynak yaparak hayatta kalmaya çalışıyor.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu