Manşet

Ortak bir karşı koyuşu örgütlemek için HDK’ye!

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da emperyalistler arasındaki çatışma ve hesaplaşmanın derinleştiği, güç dengelerinin yeniden dizayn edildiği bir süreçten geçiyoruz.

Emperyalistler, yaşadıkları küresel krizi atlatmak şöyle dursun her gün biraz daha yayılması karşısında çaresiz durumda. İşsizlik ve yoksulluk Avrupa’nın bir ucundan diğer ucuna yayılıyor. Emperyalist hükümetler bu yakada da her gün biraz daha köşeye sıkışıyor.

Kuzey Afrika ve Ortadoğu halklarının isyanları sonucunda 30 yıllık diktatörlerini değiştirmek zorunda kalan emperyalistler, buna karşın halkların öfkesinden kurtulamıyor. Çatışma ve hesaplaşmanın, gelecek adına çıkar çatışmalarının bugün en fazla yoğunlaştığı alanlardan birini de Ortadoğu oluşturuyor. Emperyalistler içine girdikleri krizi hafifletmek ve bir nebze de olsa soluk alabilmek için bu bölgede hâkimiyet kurmak istiyor.

Kazanan kuşkusuz yalnızca Ortadoğu’da değil buradan hareketle Kuzey Afrika, Asya ve Doğu Avrupa’da da önemli mevziler kazanmış olacak. Türk hâkim sınıfları da, ABD emperyalizmiyle kurduğu ilişkiler dolayısıyla bu çatışmanın tam da göbeğinde.

Bundan şikayetçi oldukları da söylenemez. Daha BOP projesi açıklanmadan eş başkanlık için kendini parçalayan Türk hâkim sınıfları, kraldan çok kralcı bir politika izliyor. TC’nin, Mısır’dan Tunus’a, Libya’dan Suriye’ye, “komşularına” yönelik yoğun ilgisi de bunun bir yansıması.

AKP’nin,  Esad rejimine karşı saldırganlığı, El Kaide vb. İslamcı örgütlerle kurduğu ilişki ve Suriye’deki her gelişmeyi kendi iç sorunu gibi görmesi de bundan. TC, Suriye’ye karşı fiilen savaşın içine girmiş durumda. Akçakale’ye düşen top mermisiyle gerilimi daha üs bir noktaya taşıyan TC’nin, önümüzdeki günlerde bu rotayı takip edeceği ve saldırganlığının ivmesini yükselteceğini tahmin etmek zor değil.

Kuşkusuz Türk hâkim sınıflarının tüm bu emellerini yerine getirebilmesi için her şeyden önce sınırları içinde “dikensiz bir gül bahçesi” yaratması gerekiyor. AKP’nin 10 yıllık hükümeti döneminde süregelen baskı, gözaltı, tutuklama ve saldırılarını son dönemlerde ileri taşımasının başlıca nedenlerinden birini bu oluşturuyor.

Emperyalist talimatların eksiksiz yerine getirilmesi istikrarlı bir TC’den geçiyor. Bunun ülkedeki hak ve özgürlük mücadelesi veren işçi sınıfı ve emekçilere, çeşitli inanç ve milliyetlere dönük bir kuşatma, ezme konsepti anlamına geldiğini yaşayarak görüyoruz.

Elbette buna karşı bir direniş de gelişiyor. Bu direnç odakları içinde radikal silahlı mücadelesi ve kitle desteği ile Kürt Ulusal Hareketi’nin ilk elden hedef tahtasına konulduğu ise açık.

Kürt Ulusal Sorunu: Ateşten Gömlek

Türk hâkim sınıfları, Kürt ulusal sorununda imha, inkar ve asimilasyonla örülü geleneksel politikasını güncelleyerek sürdürüyor. AKP hükümetinin özellikle de “kendi Kürdünü yaratmayı”, TRT ŞEŞ’le Kürtçe üzerinden asimilasyonu derinleştirmeyi öne çıkardığı söylenebilir.

Bu politikaların KCK adı altında 8 binden fazla yurtseverin zindanlara doldurulması, BDP’nin her daim hedef gösterilmesi ve Roboski örneğinde olduğu gibi açık katliamlar eşliğinde yürüdüğünü biliyoruz.

Ancak bildiğimiz bir şey daha var ki, tüm bunların Kürt ulusunun özgürlük ve kimlik mücadelesini bastırmayı başaramadığıdır. Demokratik alanda neredeyse gördüğü her yurtseveri tutuklayan, askeri operasyonları kimyasal silahların kullanımını yayarak artıran egemenler, karşılarında baş eğmeyen, geri çekilmeyen, kıran kırana bir savaşım veren ulusal hareketi, Kürt ulusunu buldular/bulacaklar.

Kürt ulusal sorunu, sınıf mücadelesinde hesaplaşma ve saflaşmanın en yoğun yaşandığı, sürece rengini veren temel dinamik durumunda. Son yerel ve genel seçimlerde BDP’nin belediye, oy ve milletvekili sayısını, etkisini arttırması da bu gerçeğe işaret ediyor.

Bugün Kürt ulusal sorunu ekseninde yaşanan gelişmeler sınıf mücadelesinin diğer alanlarını, çelişkilerini derinden etkileyecek bir pozisyon almış durumda. Suriye Kürtlerinin demokratik özerklik ilanı ve kendi öz yönetimlerini adım adım yaşama geçirmesiyle bu durumun geliştiği, etki ve öneminin arttığı söylenebilir.

Komünistler için sorun, düşmanla kıyasıya süren ve gürül gürül akan bu gündemle ilişkilenme, bundan öğrenme, direnişin bir parçası olma sorunudur. Kürt ulusal sorununda gerçek kurtuluşun adresini ve propagandasını yapmak ve örgütlenmek; bu sinerjiyi demokratik halk devrimi ile buluşturmak kilit önemdedir.

Bu konuda teorik, ideolojik düzlemde oldukça net-berrak fikirlere sahip olduğumuz açık. Ancak buna uygun bir pratik hat örmede geliştirilmeye muhtaç bir durumun olduğu ve bunun için vakit kaybetmemek gerektiği de bir gerçek.

Son yerel ve genel seçimlerde ortaya konulan politikalar bu gerçeğe müdahale etme gayretinin bir ürünüdür.

Direniş ve çatışmanın en gelişkin olduğu, düşman karşısında en ileri mevziinin kazıldığı yerde mücadele yürütmek doğru olandır.

Bu anlamda bağımsız, kurumsal politikalar belirlemek kadar ortaya çıkan oluşumların içinde yer almak da önemli.

HDK Önemli Bir Seçenek

Bu anlamda 10-11 Kasım’da Ankara’da birinci kongresini gerçekleştirecek olan Halkların Demokratik Kongresi (HDK) önemli bir seçenektir. HDK, Türk egemen sınıflarının, Kürt halkı başta olmak üzere devrimci ve ilerici güçlere, işçi sınıfı ve emekçilere yönelik topyekun saldırganlığına karşı ortak bir direniş cephesi olarak ortaya çıktı.

Kürt ulusunun yürüttüğü mücadelenin bir parçası olmak ve buradan hareketle yeni bir karşı koyuşu örgütlemek HDK’nin çıkış noktalarından biridir.

HDK, yurtsever, devrimci ve ilerici güçlerin ortak iş yapma, birlikte hareket etme ve güç birliği oluşturma anlamında daha önce denemediği, yeni bir örgütlenme modelidir.

Bir parti değil tüm kararların tartışılarak alındığı özellikle de örgütsüz kesimlerin örgütlemesi modeline dayalı bir kongre oluşumudur. HDK, genel seçimlerde Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku’nun ortaya çıkardığı, enerji ve başarıdan güç almış, motive olmuştu.

Geçen bir yıllık süre içinde bir bütün olarak istediği hedefe ulaşamamış olsa da Kongre, bir birikim yaratmayı başardı. Bileşenlerin deyimiyle “tohum tuttu”. Şimdi sıra bunu büyütmekte.

Bugün HDK’nin temel gündeminde; Kentsel Dönüşüm, Yerel Yönetimlerde yapılmak istenen değişiklik, kadına yönelik saldırılar ve yeni YÖK değişikliği ile birlikte; Kürt ulusal sorunuyla harmanlanmış bir biçimde yerel seçimler bulunuyor. Bu amaçla tüzüğünde de belirtildiği şekliyle, Halkların Demokratik Partisi(HDP) de hali hazırda kurulmuş durumda.

HDK’ye yönelik tavrımızı, siyasal parti kurma hedefine “rağmen” belirlediğimizin altını çizmeliyiz. Bu konuda HDK’den farklı düşündüğümüz biliniyor. Kongre, zaten tam da farklılıklar içinde birarada iş yapma, birlikte yürüme ve düşmana karşı mücadele etme fikriyatı üzerine dayanıyor.

Bizim için esas noktayı bu oluşturuyor. HDK, kitlelerin kendisini ifade edebileceği, demokratik alanda örgütlenebileceği önemli bir seçenek olmayı hala sürdürüyor. Bu anlamda çalışmalarda yerellerden merkeze doğru örgütlenme, kararların meclislerde tartışılarak alınması yöntemi HDK’yi geliştirecektir.

Halk meclisleri, HDK’nin üzerinde yükselmesi gereken; ona taze kan taşıyacak, dinamizm kazandıracak olan en önemli örgütlenme biçimidir. HDK, bu şekilde yığınların demokratik zeminde öz örgütlüğü haline gelebilir.

HDK, hem Türk şovenizmine karşı yürüttüğümüz mücadelede bizi ileri taşıyacak bir işlev görebilir hem de gündeme müdahale açısından önemli bir adres olabilir.

Buradan hareketle süregelen açlık grevleriyle dayanışma, direnişçilerin taleplerini sahiplenme ekseninde parçası olduğumuz faaliyetlerin sürece ortak müdahale etme anlamında önemli, değerli adımlar olduğu açıktır.

Önümüzdeki yerel ve genel seçimlerin Kürt ulusal sorunu düzleminde saflaşma, hâkim sınıflarla hesaplaşma bağlamında sıcak geçeceğini tahmin etmek zor değil. Egemenlerin Kürt ulusuna, işçi ve emekçilere; çeşitli inançlardan ezilenlere yönelik saldırganlığına güçlü, ortak bir karşı koyuşu örgütlemek için HDK önemli bir adrestir!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu