Güncel

İnşaat ya Resulullah! Ya da kentsel/rantsal dönüşüm! (S-38)

Wan depremiyle birlikte egemenlerin güvenlik endişesi tavan yapmış görünüyor. Kürt halkı enkaz altında can verirken yapılan yardımları engelleyen devlet, öte yandan depreme karşı kapsamlı bir “hazırlık” için yoğun bir mesai harcadı. Kentlerin adeta birer şantiyeye dönüştüğü bugünlerde, hemen her yerde bir “dönüşüm” çalışmasına rastlamak mümkün.

Yaşamımızda her gün biraz daha fazla yer işgal eden bu gidişatın, önümüzdeki günlerde ivmesini yükselterek süreceğini söylemek mümkün. AKP’nin hükümet olduğu günden bu yana “inşaat ya resulullah” parolasıyla önemli adımlar attığı ve sürekli gündemde tuttuğu “dönüşüm” bu kez bir “seferberlik ruhuyla” yaşama geçirilmek isteniyor. Bu sürecin sihirli sözcüğü ise kentsel/rantsal dönüşüm!

“Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı” ya da kentsel/rantsal dönüşüm yasası 16 Mayıs günü Mecliste kabul edilerek yasalaştı. Bununla birlikte 700 noktada kentsel dönüşüm çalışmalarına başlandığı duyuruldu. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın neredeyse OHAL valisi düzeyinde yetkilendirildiği bu dönüşüm temel olarak TOKİ’nin komutasında yürütülecek. Bugün resmi rakamlara göre ülkemizde 19 milyon yapı bulunuyor. Yasa ise 11 milyonunu kapsıyor. Çevre Bakanı’nın “hepimizin para kazanması lazım, 400 milyar bekliyoruz” sözleriyle açıkladığı dönüşüm, geniş işçi ve emekçi yığınlarını derinden etkileyecek. Yasanın ayrıntılarına bir göz atmak bile bunu anlamak için yeterli.

Örneğin, yıkılacak binaları ve afet riski taşıyan bölgeleri yalnızca bakanlığın belirlediği bir ekip tespit edecek. Bu tespit aşamasında üniversitelerden bağımsız bilim insanları veya TMMOB gibi meslek kuruluşları, yerel yönetimler, demokratik kitle örgütleri yer almayacak. Bakanlık “eviniz sağlıklı değil afet riski taşıyor” dediğinde hakkınızdaki ferman verilmiş demektir. Mahkemeye başvurduğunuzda yürütmeyi durdurma kararı alamayacaksınız. Eğer direnir ve çıkmaz iseniz bakanlık acil kamulaştırma kararı çıkararak tüm yıkım masraflarını sizden çıkarabilecek.

Afet riski taşıdığı tespit edilen bölgelerdeki tüm taşınmazları yıkma ve inşaat yapma yetkisi TOKİ’de olacak. TOKİ ise “işlemleri hızlandırmak için” ihale kanununu devre dışı bırakarak ihaleye açacak. Bunun dev inşaat şirketlerine muazzam bir rant alanı açacağını söylemeye gerek yok. Daha şimdiden yalnızca İstanbul’da yıkım kararı alınmış 14 bin konut bulunuyor. İstanbul, Ankara, Adana, İzmir ve Bursa’nın pilot bölgeler olarak seçildiği dönüşümden etkilenmeyen il, ilçe ve bölge neredeyse kalmayacak. Dönüşüm köyleri de kapsama alanına alacak.

Dönüşüm, yoksul emekçilerin bugün artık kent merkezi haline gelmiş mahallerinden şehrin dışına sürülmesi anlamına gelecek. İstanbul’da; Sulukule, Tarlabaşı, Balat örneği ileride yaşanacaklar için küçük birer örnek. “Kimseyi mağdur etmeyeceğiz, yerinde dönüşüm yapacağız” söylemlerine karşılık bugün bu bölgelerde ortaya çıkan fotoğraf yeterince açıktır. Sözünü ettiğimiz semtler, sermayeye peşkeş çekilmiş, emekçiler buradan kovulmuş, yerlerine zenginler yerleştirilmiştir. Yasanın kapsamı ve egemenlerin gizlemeye çalışsalar da giderek daha fazla derinleşen ekonomik krizi (cari açık rekor seviyelerde) dönüşümün şiddeti hakkında da fikir veriyor.

Devrimcilerin halkla iç içe, binbir emekle ve bedeller pahasına kurduğu birçok mahalle de (İstanbul’da; 1 Mayıs, Gülsuyu gibi, İzmir’de; Kadifekale, Limontepe, Ankara’da; Mamak gibi) dönüşecek yerlerden. Önümüzdeki yılların temel gündemlerinden biri olacak gibi görünen bu saldırının ne kadar uygulanabileceğini ise buna karşı gösterilecek direniş belirleyecek.

Tam da bu noktada İstanbul merkezli olsa da, faaliyetimizin olduğu tüm bölgelerde yürütülecek “Rantsal dönüşeme hayır, barınma haktır! Yıkımlara karşı örgütlenelim, mücadele edelim” şiarı ile başlatılan kampanya kilit bir yerde duruyor. Kentsel/rantsal dönüşümün gerçek içeriğini geniş emekçi yığınlarına anlatmayı, söz konusu bölgelerde bulunan direniş odaklarıyla birleşmeyi, olmayan yerlerde direnç noktaları kurmayı hedefleyen kampanya, saldırıya karşı gelişen öfkeyi büyütmeyi amaçlıyor.

Sözünü ettiklerimiz kuşkusuz kampanyanın genel hatlarını oluşturuyor. Elbette süreç içinde kampanya doğrudan mahallelerden ve pratik faaliyetten daha fazla beslenerek zenginleşecek. Her mahallenin, bölgenin farklı özelliğinin olması bakanlığın her bölgede yasayı farklı yöntemlerle yaşama geçireceği anlamına geliyor. Nitekim geçmiş deneyimler ve bugün ortaya çıkan pratikler de bunu gösteriyor. Öyleyse kampanyamız da her bölgenin somut koşullarına uygun bir biçim almak durumunda.

Kampanyanın en önemli ayağının, sürecin esas aktörü durumundaki yığınların inisiyatifinin açığa çıkarılması olduğu söylenebilir. Bu anlamda geniş kitlelerin fikirlerini açığa çıkarmak, onları sürece dahil etmek adına mümkün olan tüm yöntemleri hayata geçirmek önemli. Söz konusu sürecin hukuk, çevre ve mimari gibi birçok boyutunun olduğunu düşündüğümüzde bu alanda faaliyet yürüten ilerici güçlerle ortaklaşmak da önem kazanıyor. Emekçi yığınların yasanın getirecekleri ve hakları konusunda büyük bir bilgi kirliliği yaşadığı açık. Bu konuda bir aydınlatma faaliyeti yürütmek acil bir ihtiyaç. Bununla birlikte ajitasyon ve propagandamızın merkezinde, yasaya karşı güçlü bir karşı koyuşun, diğer yöntemleri içinde barındıracak fiili-meşru bir mücadele hattından geçeceği vurgusu olmalı!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu