Makaleler

Mücadeleyi yükseltmek için bir adım öne!

Ülkemizde ve dünyada emekçilere yönelik saldırıların yoğunlaştığı, buna karşın işçilerin ve ezilen halkların mücadelesinin geliştiği bir dönemden geçiyoruz. Emperyalist-kapitalist sistemin krizini aşmak için başvurduğu emek sömürüsünü yoğunlaştırmak için çalışma şartlarını dönüştürme çabaları yarı-sömürgelerden kapitalist ülkelere kadar milyonların sokaklara dökülmesine sebep olmaktadır.

Tunus ve Mısır halklarının ayaklanmaları on yıllardır halkın üzerinde zulüm imparatorluğu kuran firavunları kaçmaya zorlamaktadır. Bu dalganın Latin Amerika’dan Güney Asya’ya kadar çok geniş bir coğrafyayı sardığı görülmektedir. Bu dalgadan emperyalist metropoller de nasibini almakta, emekçiler kitlesel mücadelelere imza atmaktadır. Ancak halkların öfkesi militan, öncü, devrimci hareketlerin güçlü örgütsel ve politik bir duruş sergileyememesi sebebiyle sistemin temellerini sarsmasına karşın nihai vuruşu yapmasına izin vermemekte, bir süre sonra toparlanan emperyalistler ve uşakları, kontrolü yeniden kazanmak için teşhir olmuş uşaklarını defederek daha yeni yüzlerle ve çeşitli reform ve iyileştirmelerle sömürüye dayanan sistemlerini sürdürmenin yolunu bulabilmektedir. Bu durum mevcut halk hareketlerinin elbette değerini düşürmemektedir ancak bizlerin görev ve sorumluluklarına işaret etmektedir.

Ülkemiz de bu dalgadan nasibini almaktadır. Ülkemizde işçi ve halk hareketlerinin siyasi ve örgütsel düzeyi bugün ayağa kalkan Ortadoğu halklarına nazaran oldukça yüksektir. Keskin ve can bedeli mücadeleler yürütülmektedir. Ancak bu mücadelelerin parçalı oluşu ortak mücadelenin gelişmesini olumsuz etkilemektedir. Çeşitli toplumsal kesimlerin ortak mücadelesini örgütlemek, özgün taleplerle demokratik halk devrimi arasında bağı kurmak elbette ülkemizde sınıf bilinçli devrimcilerin görevidir. Bunun bilincinde olan sistem ise önlemini almakta, sınıfın örgütlülüklerini dağıtmak ve zayıflatmak için çalışmalar yapmakta, işçi sınıfı ve öğrenci hareketi üzerinde baskı politikasını yoğunlaştırarak bu hareketlerin toparlanmasına imkan tanımamayı hedeflemekte, Kürt ulusal mücadelesini sistem içinde tasfiye etmeye çalışmakta, diğer toplumsal mücadele ve talepleri ise kontrol altında tutmak istemektedir. Ancak bu hedeflerine varması mümkün değildir. Tüm işaretler halkın öfke ve tepkisinin daha da geliştiğini ve mücadelemizin yükseleceğini göstermektedir.

Bu genel tablo içinde emperyalist-kapitalist sistemin durumunu ve saldırı politikalarını daha yakından anlamak, ülkemizde ve dünyada işçi sınıfı ve halkların gelişen öfke ve mücadelelerini analiz etmek ve görevlerimizi netleştirmek için ortak çalışmalar yapmaya ihtiyaç vardır. Ülkemizde ve uluslararası alanda anti-emperyalist, anti-kapitalist güçlerin birliğini ve mücadelesini geliştirme görevi önümüzde durmaktadır. Bunları başarmamız için daha örgütlü, daha kolektif şekilde, belirli planlar doğrultusunda hareket etmemiz şarttır. Güncel gelişmeleri anlamak ve yön vermek için politik düzeyimizi geliştirmeye, örgütsel gücümüzü geliştirmek için harekete geçmeye ihtiyacımız vardır. Sınıfın mücadelelerine öncülük etmek, içinde yer almadığımız mücadelelerle dayanışmayı yükseltmek, kadın işçilerin ve genç işçilerin özgünlüklerine uygun çalışmalara yoğunlaşmak ve enternasyonal dayanışmayı güçlendirmek doğrultusunda somut adımlar atmamız gereklidir.

20 Şubat’ta DDSB ile ATİK’in birlikte örgütleyeceği uluslararası sempozyum bu anlamda değerli bir çalışma olacaktır. Ülkemizden sendika ve işçi temsilcileri ile aydınların katılacağı, Avrupa’dan sendikaların yer alacağı sempozyum yukarıda bahsini ettiğimiz tüm konularda daha derinlikli bilgiye sahip olmamızı sağlayacak, örgütsel gücümüzü ve kolektif çalışma yeteneğimizi ortaya koyacaktır. Bu sempozyumu güçlü şekilde örgütlemek bahar dönemine güçlü bir giriş yapabilmemiz için önemli bir yerde durmaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu