Manşet

“Mahşere kadar peşindeyiz” (Makale)

Beş ay geçti Roboski’nin üzerinden. Dile kolay, beş ay! 34 çocuğumuzun parçalanmış bedenlerinin önümüze serilmesinin üzerinden geçen koca yüz elli gün! Geride kalan her günü gözümüzde bu kadar büyüten ne mi?

Kürt ulusu çok iyi tanır bu devleti. Seksen küsür yılına sığdırdığı nice Roboski’nin, toprağa yolcu ettiği nice evladının ardından döktüğü gözyaşı gibi bilir onu. Zulüm, zorbalık, talan, kan, inkar, gözyaşı ve isyan edilesi karanlık demektir Kürtlerin dilinde devlet. “Devleta Rom”, yani TC Devleti. Her hükümetin, her AFC’nin, her iktidar kliğinin… ve tümden hepsinin temsil ettiği faşizmin gölgesinin izinden bilir devleti. Seksen küsur yıla sığdırdığı her günde faşizmin mutlak bir izi, bir simgesi yer etmiştir de ondan bilir. Kürdistan coğrafyasının TC sınırlarının her parçasına basmış kanlı postal izleri, yüzlerce yıl silinmeyecek denli derin izler bırakmıştır Kürtlerin bilincinde. Bundan bilir ve “nettir”, ‘devlet’ denilince.

Bu nedenle her katliamın, yıkıntının, zorbalığın acısını yüreğine gömmeyi de öğrenmiştir Kürtler. Bilincine yerleşmiş öfkeyi soluyarak “hesap gününe” bırakılan hesaplar şîn(ağıt)’lere dönüşür dayêlerin dilinde.

Fakat bu kez öyle olmadı. Roboski hem öncekiler gibiydi hem de “değil”. Önceden “Kürt diye bir şey” yoktu. Devlet Kürtleri inkar ediyor onların dağ Türkü olduklarını iddia ediyor Kürtleri böyle katlediyordu. Hem yok diyordu, hem kana boğuyordu… Dillerine, kültürlerine böyle yasak koyuyordu. TC’nin hükmü işliyor Kürtler bu hükme gereken cevabı isyanlarıyla haykırıyor ve direnişlerini büyütüyorlardı…

Fakat Roboski,  Kürdü “inkar etmediğini” savunan bir hükümetin, AKP hükümetinin eseriydi işte. TC Devleti’nin canlı, kanlı, resmi hükümeti… TC Faşizminin “yeni” yüzü AKP ve teşekkür edilen ordu ortaklığının ürünüydü. Önceden katledilen şaki, eşkıya iken bu kez tüm varlığıyla kabul edilen Kürt çocukları…

Fakat bu da değil yüz elli günü bu kadar zor kılan. Bu zorbalığa, bu vahşete, bu katliama, bu soykırıma eşlik eden Kürt düşmanlığı kadar büyük yalan, aşağılama, çarpıtma ve alaycılıktır aynı zamanda katliamın acısını ve öfkemizi büyüten.

Yüz elli güne neler sığmadı ki? Erdoğan diye tabir edilen zevatın dilinden ilk dökülenler:  Ankara’nın derin dehlizlerinde kaybolmaz. Türkiye artık eski Türkiye değil. Hiç kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz. Hiçbir tezgah, hiçbir komplo, hiçbir provokasyon gizli kalamaz, değil miydi? Bunu demişti ve ardından daha günler geçmeden eklemişti: hata varsa, eksiklik varsa… 34 Kürt çocuğunun katledilmesine eşlik eden cümleler böyle başlıyor ve sonra “varsa eğer hata” diye devam ediyordu. Zihinleri zorlayacak denli aklı evvel bu ifadeler 34 insanın katledilmesine yaklaşırken halen hata olup olmadığına dair bir şüpheciliğe yer veriyordu. Ne demek hata varsa? Bu haddi Erdoğan’a veren neydi? Elbette katledilenlerin Kürt çocukları olması…

Katledilen Kürtler ise ortada bir sorun yok idi… Varsa da belki bir “hata” olabilirdi. 34 cansız, parçalanmış bedene bakarak bu denli pervasız olmaya cüret etmek ancak Kürtlerin “varlığını inkar etmeyen” TC’nin Başbakanına yakışırdı. Olay elbette burada bitmedi.

Ardından “işlerini iyi yapan” askere teşekkür edildi. Çıtayı öldürülen Kürt çocukların bedenlerinden akan kan tazeyken “hata varsa”dan açan muktedirler elbette Kürtlere haddini bildiren orduya teşekkürü borç bilecekti. Katliamda, sorumlularda ortadayken öne çıkarılan senaryolar her seferinde olayı örtbas etme, katliamın asli sorumluluğunu çarpıtma amacıyla kullanıldı.

Fakat AKP’nin sözcüleri bu durumdan bile rahatsız oldular. Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu işi sessiz sedasız yürütüp kamuoyunda biriken öfkeyi eritmeye yarayacaktı. Ki o da olmadı. Fakat Kürtlerin, devrimcilerin, aydınların, ilericilerin sokaklara taşan öfkesi durumun örtbas edilmesini engellemiş ve katliam gündemden “silinmemiştir”. Bu durum faşizmin “yeni yüzü” olan AKP’yi fazlasıyla çıldırtmaktadır. Ve katliam çarpıtılmaya örtbas edilmeye çalışılmaktadır halen.

Katliamdan günler sonra ABD’de yayımlanan The Wall Street Journal gazetesinde çıkan Roboski katliamına neden olan istihbaratın Amerikan Predatorlarından geldiği yönlü haber burjuva medyada ve onun kalemşorlerince günlerdir “yeni bir biçimde” tartışılmaktadır. “İstihbarat milli kaynaklardan mı geldi, yoksa Amerikadan mı?”. Bu adi uslübun, bu bayağı yaklaşımın konusu olan şey 34 Kürt çocuğunun katledilmesi gerçeği. İliğine kadar faşizmin zihniyetiyle donanmış bu zatların hepsinin asli konusu 34 Kürt çocuğunun neden katledildiği değil, hangi istihbarat sonucunda katledildiğidir.

Sanki bu güne kadar Amerika’dan alınan bir istihbarat sonucu herhangi bir katliam yaşanmamış gibi. Sanki bu güne kadar Amerika’nın herhangi bir istihbaratı olmaksızın hiç katliam yaşanmamış gibi. Şovenizm, ırkçılık o derece nüfuz etmiştir ki bu zevata, Roboski’de gerçekleşen katliamın unutulması, bu katliamın hesabının sorulmasının gündemden düşmesi için en “ufak” ayrıntılar temel gündem haline getirilmektedir.

Meclis Araştırma Komisyonu “ görüntülerdekilerin sivil vatandaş oldukları çok net anlaşılmaktadır” diyerek meşhur dört saatlik görüntülerin niteliğini ifşa etmiştir. Ayrıca komisyonun hesap soramayacak niteliği ortadayken görüntüler, gerekli belgeler vb. komisyondan bile gizlenmiştir. Katliamdan sağ kurtulan Servet Encü “kullanılan yolun devlet tarafından bilindiğini ve PKK’nin asla o yolu kullanmadığını” belirtti. Aynı zamanda onlarca tanık ve diğer Roboskililer.

Roboski üç kez bombalanmıştı. İkinci bombadan sonra Roboskililer karakola telefon edip “Ne yapıyorsunuz? Oradakiler bizim çocuklarımız” diyor, Karakol ise “Merak etmeyin, bu sadece uyarı atışı” diye yanıtlıyor. Sadece bu anlatım bile katliamın ne kadar devletin bilgisi dahilinde olduğunu anlatmaya yetmektedir. Bunun dışında yapılan tartışmaların tümü Kürtlere reva görülen zulmün, zorbalığın haklı görülmesinden başka bir anlama gelmemektedir.  Diyelim ki istihbarat MİT’ten değil, İHA’dan değil Predator’dan geldi. Bu neyi değiştirecek? Bu basiretsiz tartışmadan yeni bir şey çıkacak mı? 34 Kürt evladının devlet tarafından katledildiği gerçeğini mi?

Marangoz hatası kütük misali arzı endam eden İdris Naim’in NTV’de yediği halt her şeyi özetlemektedir. “Bu olay, güvenlik güçlerimizin tecrübe hanesine yazılmıştır. O köylüler kaçakçılık yaparken vuruldular, sağ yakalansalar kaçakçılıktan yargılanacaklardı. Kaçakçılık olayı gölgede kaldı. O bölge KCK’nın kontrolünde bir bölgedir. Bölücü terör örgütünün sıktığı kurşun, giydiği giysi, ayakkabı parayla alınıyor. Bu gençler figüranlardır, filmin baş aktörleri vardır. Dolayısıyla ortada özürlük bir mesele yoktur”.

Erdoğan’ın Pakistan dönüşü “babalanarak” yaptığı açıklamalar her şeyi özetlemektedir. Erdoğan, “Bizim silahlı kuvvetlerimiz bu görevi samimi bir şekilde yapmıştır. Hata da olabilir. Hatayı da açıkladık, özrü de açıkladık. Tazminatı da açıkladılar. Ama birileri istismar ediyor. Bir hatanın olduğunu, hatamızın olduğunu söyledik. Allah aşkına tazminatsa tazminat… Bizim resmi tazminatımızın ötesinde yaptık. İlla terör örgütünün istediğini mi söyleyeceğiz? Kusura bakmasınlar. Bu bir terör bölgesidir. Halkın, sivilin oturduğu bir bölge değildir. Böyle bir bölgede Silahlı Kuvvetler bu Ahmet mi Mehmet mi bilemez ki!” demiştir. Söylediklerinde o derece samimidir ki Erdoğan bunca adımın ardından yapılanları öfkeyle ve hiddetle adeta “ben eşimi gönderdim oraya, hata varsa dedim, parası neyse fazlasıyla verdim, bunca iyiliğimden sonra bu ne nankörlük” demektedir.

Evet, söylediklerini o derece inanarak söylemektedir ki öfkesi ve hayal kırıklığı gözlerinden okunmaktadır. Kürtlerin varlığını “kabul eden” ve Kürt analarının ifadesiyle “Kerdoğan” Kürtlere adeta lütufta bulunduğunu düşünmektedir. Çünkü Kürtler TC Devletinin gözünde bu derece değerlidir. Bunu Kürtler iyi bilmektedir.

Başbakan Yardımcısı H. Çelik’in, İdris Naim isimli zevatın açıklamaları için belirttiği “AKP’nin siyasetine, yaklaşımına uymamaktadır” şeklindeki beyanları da doğrudur. AKP’nin yaklaşımı; Antep’te Roboski katliamını protesto eden 12 kişiye 20 yıl hapis cezası isteyen, katliamdan sağ kurtulan Servet Encü’ye sınır ihlalinden hapis cezası isteyen, Uludere katliamında öldürülen Serhat Encü’nün kardeşi Ferhat Encü’ye “kasten adam öldürmeye çalışmak”tan dava açmaktır. İdris Naim, Erdoğan, H. Çelik gibilerin yürütücüsü olduğu dümen Kürtlerin bilincinde iyi yer edinmiştir. Ve geçen yüz elli gün bunu bunca “aşağılanmayla” daha da büyütmüştür.

Roboskili anaların başlıkta da belirttiğimiz nidası, and olsun ki TC Devletinin mahşer gününe kadar hepimizin şiarı olacaktır.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu