GüncelMakaleler

HALKIN GÜNDEMİ | Türkiye Ekonomisi, Yoksulluk, Devrimci Durum ve Görevlerimiz (2)

"Günümüzün nesnel koşulları faşizmin azgın saldırılarına karşı devrimci sosyalist güçlerin, yurtsever güç ile yan yana gelerek oluşturduğu Birleşik Mücadele Güçleri’nin kulvarına güç taşıma göreviyle karşı karşıyadır"

Dünya Bankasının Yoksulluk ve Paylaşılan Refah Raporu 2020 sayısında, korona virüs salgınının 2021’e kadar 150 milyona yakın insanı aşırı yoksulluğa sürükleyebileceğini ortaya konmuştu.

Dünya Bankası’nın açıkladığı bilgilere göre Türkiye’de 1.5 milyonluk bir yoksulluk kümesi daha oluştu ve yoksul hanelerin oranı % 10.4’ten % 14.4’e çıktı.

2021’e % 14.6’lık enflasyonla girdik. Ekonomistlerin yaptıkları açıklamalara göre enflasyon önümüzdeki aylarda da düşmeyecek, yükselecek. Yeni yıla zamlarla girdik. Elektriğe, doğalgaza, köprü ve otoyol ücretlerine yılın ilk gününde zam, yağmur gibi yağdı.

Vergi ve harçlar da arttı. Dar gelirli aileler eve ekmek götürmekte zorlanırken, pazarlarda çöpten sebze, meyve toplayanların görüntüleri kameralara yansıyor. Bununla birlikte Saray’ın mutfak masrafları değişmedi! Sayıştay tarafından hazırlanan rapora göre Saray’ın günlük harcaması 4.5 milyon TL. Yalnızca mutfaktaki baharatlara harcanan miktar ise 118 bin TL.

2021’in ilk günlerinde açıklanan % 14.6’lık enflasyonla birlikte zamların yağmur gibi yağdığı yeni yılda emekli, kamu emekçisi ve işçiler daha da yoksullaşacaklar. Enflasyon rakamlarının açıklanmasının ardından memur ve emekli zammı belli oldu. Memurlara % 7.36, SSK ve BAĞ-KUR emekli maaşlarına ise % 8.36 zam yapılacak.

Ay çiçek yağına % 110, doğalgaz ve elektrik fiyatlarına % 40, baklagillere % 60, peynire % 27, yumurtaya % 80 zammın geldiği ve bu denli hayat pahalılığının yaşandığı bir dönemde memura % 7.36, emekliye % 8.36’lık zam yoksulluğu iyice derinleştirmekten başka bir işe yaramamaktadır. Özellikle salgın döneminde devletin yaptığı kısıtlı yardımlardan dahi faydalanamayan insanlar, çözümü geç saatlerde çöp karıştırmakta, pazardan kalanları toplamakta veya insanlardan yemek istemekte buluyor.

Birkaç gün önce yoksulluk nedeniyle bir vatandaşın kapı, kapı gezerek “fazla yemek var mı?” diye yemek aradığı görüntüleri ortaya çıktı. Yine İstanbul Zeytinburnu’nda 25 yaşlarında evli bir çift, ekonomik sıkıntılardan dolayı küçük çocuklarını hastaneye gitme bahanesiyle komşuya bırakarak intihar etti. TÜİK’in verilerine göre 2002’den bu yana ülke genelinde 4 bin 801 kişi geçim sıkıntısı yüzünden intihar etti. Giderek derinleşen ekonomik kriz, sadece son iki yılda 566 vatandaşı intihara sürükledi.

Türk-İş’in araştırmasına göre 2020’nin Aralık ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.592 TL, yoksulluk sınırı ise 8.436 TL oldu. AKP-MHP faşist iktidarı, 2021 yılı için asgari ücreti 2.825 TL olarak belirledi!

Salgınla birlikte işsizlik de arttı. Özellikle ücretsiz izin, esnek ya da kısmi çalışma yöntemleriyle işçi ve emekçiler açlığa terk edilirken diğer tarafta sermayeye ardı ardına yardım paketleri açıklandı. İşçiler ise “ücretsiz izin” adı altında günlük 39.24 TL verilerek açlık sınırının altında yaşamaya zorlandı. Hane halkına dört ay boyunca 1.000-1.500 TL’lik yardımlar yapıldı.

Salgının yaşandığı süreçte “evde kal” çağrılarıyla salgın bulaşını azaltma amacıyla kapanan işyerleri sahibi esnaf ve burada çalışan emekçilere herhangi bir maddi destek sunmadı. Bir esnafın deyişiyle ”devlete kırk yıldır vergi verdim, devlet bana 40 gün bakamadı.” İşsiz kalan, hiçbir yerden yardım alamayan emekçiler, bankalara yönlendirildiler.

Yani 2020 yılında sermayeye destek paketleri açıklayan AKP-MHP iktidarı, ekonomik krizi yükünü de halka yükledi, insanlar düşük faizli kredilerle borçlandırdı. Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre, bireysel kredi müşterilerinin sayısı 2019 Temmuz’unda 31.3 milyon kişi iken 2020 Temmuz’unda 33.4 milyon kişiye yükseldi. Son bir yılda ihtiyaç kredisi kullananların sayısında ise % 200’ü aşan artış dikkat çekiyor.

Bankalardan düşük faizli kredilerle borçlanan küçük esnaf ve emekçiler bir de faiz ödemekle karşı karşıyalar. İflas ve ardından intiharlar arttı. Müzisyenler, esnaflar ard arda…

 

Devrimci durum

AKP-MHP faşist iktidarı, siyasi ve ekonomik olarak ağır bir kriz yaşamaktadır. İşsizlik hızla artıyor. İşçi ücretleri enflasyonun gerisinde kaldı, alım gücü giderek düştü. Köylü ve küçük üretici yoksullaştı. Köylünün ürettiği ürün elinde kalıyor, satabildikleri ise girdilerin pahalılığından dolayı zararına gidiyor. Aynı şekilde esnaf da işyerini kapatmış ve borçlanmıştır.

Yoksulluk, işsizlik, açlık iyice artmıştır. Emekçiler iyice borçlandırılmıştır. Borçlarını ödeyemeyen işçi, esnaf intihar etmektedir. İntihar vakaları ciddi anlamda artmıştır. Son beş yılda 4.801 kişi intihar etmiş, üç yüz bin esnaf kepenk kapatmıştır. İşsizlik ve enflasyon rakamları bütün manipülasyonlara rağmen tek haneli rakamlara indirilememektedir. 12 milyon işsiz ve dış borcu 247.6 milyon dolarla TC devleti tarihinin en kötü durumu AKP-MHP faşist iktidarı döneminde yaşanmaktadır.

AKP-MHP faşist iktidarı, bu sıkışmışlığının sonucu olarak halka yönelik bir saldırganlık içerisindedir. Kitleleri yönetmekte zorlanan iktidar, ömrünü uzatmak amaçlı toplumun tüm kesimlerine saldırıyor. Kürt halkına ve kurumlarına, haklı talepleri doğrultusunda eyleme geçen Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine saldırıyor; Ankara’ya yürüyen işçileri polis barikatlarıyla engellemeye çalışıyor, saldırıyor, gözaltına alıyor.

AKP-MHP faşist iktidarı o kadar sıkışmış durumdaki, sosyal medyayı kapatmak, denetimi altına almak için yasal düzenlemeler yapmak için çabalıyor. KHK’larla ülke yönetilmeye çalışılıyor ancak yönetme krizine çözüm olunamıyor. Bütün bu saldırılar yönetme krizinin boyutuyla doğru orantılıdır. Ancak bu saldırganlık onların krizini ortadan kaldırmak yerine onlara yönelik daha fazla tepki ve öfkenin birikmesine neden olmaktadır.

Sürecin bu yüzünde dipte biriken öfke vardır. Sürecin bu yüzünde “artık yeter-edi bese” diyen işçi, emekçi, kadın, genç, Kürt, Ermeni, Arap … bir bütün halkın sözü vardır.

Türk hakim sınıflarının yasak, gözaltı ve operasyonlar eşliğinde inşa etmeye çalıştığı korku iklimi, kitlelerin dipten gelen öfkesinin şiddetli basıncı altındadır. Sınıfsal, ulusal temelli çelişkiler giderek derinleşiyor, dipte büyük bir öfke mayalanıyor.

 

Görevlerimiz…

Ülkemizde devrimci durumun var olması, bir devrim için yeterli değildir. Eksik olan subjektif gücün -proletarya partisi- zayıflığı ve devrimi yapacak kitlelerle olan bağının sınırlılığıdır. Öncelikli görevlerimiz burjuvazinin mezar kazıcısı işçi sınıfının bölüklerine siyasal bilinç taşıma, eğitme ve proletarya partisi saflarında örgütleme çabalarını hızlandırmaktır.

İşçi sınıfının ve halkımızın içinde bulunduğu koşullar ortadadır. Bu duruma sorumlulukları gereği devrimciler müdahale etmekle yükümlüdürler. Çünkü geniş emekçi yığınları halk demokrasisi, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesinde birleştirme, harekete geçirme görevi devrimcilerin omuzlarındadır. Faşizmin her alanda yürüttüğü saldırı politikası üst boyutlardadır, bu saldırı politikasına karşı haklı ve meşru bir mücadele yürütmek devrimcilerin görevidir.

Devrimciler, işçi sınıfı ve halkın taleplerine yanıt olma, dipten gelen dalgayla birlikteliği yakalama, başta işçi sınıfı olmak üzere halkın çeşitli kesimleri arasında gelişen başkaldırıyla birleşme göreviyle karşı karşıyadır. Faşist Türk hakim sınıflarının saldırılarına karşı işçi sınıfının gündemini sahiplenerek birleşik mücadeleyi büyütüp, emekçilerin umudunu, faşizmin korkularını büyütmek gereklidir.

Günümüzün nesnel koşulları faşizmin azgın saldırılarına karşı devrimci sosyalist güçlerin, yurtsever güç ile yan yana gelerek oluşturduğu Birleşik Mücadele Güçleri’nin kulvarına güç taşıma göreviyle karşı karşıyadır.

Devrimcilerin üzerine düşen sorumluluk, birleşik mücadeleyle ortaya çıkan enerjiyle birlikte örgütlülüklerimizi büyütmek ve direnişi yükseltmektir.

Halkın Gündemi | Türkiye Ekonomisi, Yoksulluk, Devrimci Durum Ve Görevlerimiz (1/2)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu