GüncelMakaleler

HKP (Maoist) Analizi: Ram Tapınağı ve Hindistan Fikri!

Açıklama: Bu makale; Hindistan’ın Uttar Pradeş eyaletinde 32 yıl öce Hindu faşistleri tarafından yıkılan Babri Camisi’nin yerine inşa edilen Hindu tapınağı etrafında dönen tartışmaları değerlendirmektedir. Meselenin daha iyi anlaşılması açısından tartışmanın Türkiye’deki “Ayasofya Kilisesi”nin camiye çevrilmesi” tartışmasına benzer olduğu ve “Hindistan’ın Ayasofya’sı Babri Cami” olarak tartışıldığını hatırlatalım.

Özgür Gelecek Açıklaması: Bu makale; Hindistan’ın Uttar Pradeş eyaletinde 32 yıl öce Hindu faşistleri tarafından yıkılan Babri Camisi’nin yerine inşa edilen Hindu tapınağı etrafında dönen tartışmaları değerlendirmektedir. Meselenin daha iyi anlaşılması açısından tartışmanın Türkiye’deki “Ayasofya Kilisesi”nin camiye çevrilmesi” tartışmasına benzer olduğu ve “Hindistan’ın Ayasofya’sı Babri Cami” olarak tartışıldığını hatırlatalım.

Tapınak açılışını Hindistan Başbakanı Narendra Modi yaptı. N. Modi, 1992 yılında Hindu faşistleri tarafından yıkılan tarihi caminin yerine tapınak inşa edilmesini ‘yeni dönemin başlangıcı’ olarak yorumladı. N.Modi etkinlikten sonra yaptığı açıklamada ise, “Bugün tarihe geçecek. Bu tarihi vesileyle vatandaşlarımız tebrik etmek istiyorum” dedi.

Caminin yıkılması 2 bin kişinin hayatını kaybettiği olayların başlamasına neden olmuştu. 1992 yılında yıkılan Babri Camisi’nin bulunduğu alana tapınak yapılması fikri, Hindular ile Müslümanlar arasında Hint hakim sınıflarının ustaca kullandığı bir çelişkiye neden olmuştu. Hindu gericiliği tanrı Ram’ın o noktada doğduğuna ve Babür Camisi inşa edilmeden önce orada bir Ram tapınağı bulunduğunu propaganda ediyor. Hindistan’daki Yüksek Mahkeme, caminin yıkılmasının ardından başlayan davada 2019 yılında tartışmalı bölgenin Hindulara ait olduğu yönünde karar verdi. Müslümanlara ise cami için şehrin dışında bir arsa verilse de henüz bir cami inşa edilmedi.

Caminin yıkılmasından bu yana Hindu milliyetçisi burjuva politikacıları burada Ram için bir tapınak yapmayı vadediyordu. N.Modi’nin bugün iktidarda olan Bharatiya Janata Partisi’nin 1990’larda yükselişinde bu tapınak tartışması etkili oldu. Nitekim bu yıl seçimin yapılacağı Hindistan’da N.Modi’nin tapınak aracığıyla ırkçı ve faşist Hindu şovenizmini körükleniyor.

Aşağıdaki makale; Hindistan seçimleri öncesinde, Hindistan faşizmine; iktidar ve parlamenter muhalefete, kendini “sol” olarak tanımlayan partilerin durumuna dair bir değerlendirme içermesi açısından önemlidir.

Ram Tapınağı ve Hindistan Fikri!

Faşizmin kendine özgü nitelikleri vardır, bu nedenle farklı somut koşullarda farklı biçimler alır ve belirli özellikler taşır. Hindistan’ın somut koşullarında faşizmin doğası Brahmanik Hindutva Faşizmidir. Hindutva güçlerinin siyasi iktidara yükselişi temelde sahte Hint parlamenter demokrasisi ile uyumludur. Bu eşi benzeri görülmemiş zafer anında bile, Hindutva safran tugayı [Başbakan Modi liderliğindeki Hint faşizmini tanımlayan bir ifade ed.] parlamenter sisteme karşı ciddi bir tehdit oluşturmuyor çünkü parlamenter sistem onun düşmanlık krallığına karşı gerçek bir tehdit oluşturmadığını kanıtlıyor. Bu durum parlamenter demokrasinin yapısına yönelik ciddi bir soru işaretidir. Ambedkar ‘Devlet ve Azınlıklar’ adlı eserinde haklı olarak siyasi demokrasinin hiçbir zaman Hindistan devletinin bir özelliği olmadığını, aksine Hindistan demokrasisinin ağırlıklı olarak komünal çoğunlukçu üst sınıf demokrasisi olduğunu belirtmiştir. Hindistan’daki Hindutva Faşizmi, parlamenter demokrasinin gülünç yapısında üreme zemini bulmaktadır. Hindutva güçlerinin politikalarını 22 Ocak’ta Ram Tapınağı’nın açılışının arka planında anlamaya çalışacağız.

Ayodhya’da Ram tapınağının inşası ve Başbakan Modi tarafından kutsanması, tartışmacı zihinlerimizin cehaletini bir üst seviyeye taşıdı. Narendra Modi hükümetinin ve RSS’nin [Rashtriya Swayamsevak Sangh-Ulusal Gönüllü Örgütü, Hint paramiliter sivil faşist bir örgüt, ed.] himayesinde beslenen ana akım medya, bu cehaletin ve gerçeğin inkarının toplumumuzun damarlarına kadar işlemesinde müthiş bir rol oynadı. Eleştirel düşüncemizi diriltmeyi başaramadık ve Hint medeniyeti, dini, tarihi ve Hindistan fikrine ilişkin devlet destekli yalanların kölesi olduk. Ram tapınağının kutsanması, tüm hayranlığı ve medyatik duygusallığıyla, tarihi görkemli Babri Mescidi yapısının Hindutva Fırtına Birlikleri [iktidarın denetimindeki faşist örgütlenme, ed.] tarafından yıkılması nedeniyle Müslüman azınlığın uğradığı haksızlığı istemeden de olsa normalleştirmeyi başardı. Bu etki o kadar utanç vericidir ki, Müslüman toplumu tarafından Ram Tapınağı etkinliğine zorunlu bir destek verilmiştir. Başbakan Narendra Modi’nin 22 Ocak’ta Ram tapınağının kutsandığı gün yaptığı konuşmada Ram’ın doğum yerinin yüz yıllık yıkımdan kurtulduğunu söylemesi, Yüksek Mahkeme’nin 9 Kasım 2019 tarihinde Ayodhya [Babri Mescidi’nin yıkıldığı ve Ram Tapınağı’nın inşa edildiği şsehir, ed.] hakkında verdiği kararla doğrudan çelişmektedir. Kararda, Yüksek Mahkeme haklı olarak Babri Mescidi’nin herhangi bir tapınağın yıkılmasından sonra inşa edilmediğini belirtmiş ve ayrıca Babri Mescidi’nin 6 Aralık 1992’de yıkılmasının “hukukun üstünlüğünün korkunç bir ihlali” olduğunu ifade etmiştir. Bununla birlikte, Babri Mescidi’nin yıkılmasındaki tüm suçlulara temiz notu verildi ve Başbakan Modi tarafından büyük zatanseverler ve özgürlük savaşçıları olarak övüldü. Lk Advani, Babri Camii’nin yağmalanması ve binlerce masum insanın katledilmesiyle sonuçlanan Ramjambhoomi Rath Yatra Hareketini en önden yöneten kişidir. [Rath Yatra: Hindistan da kitlesel olarak yapılan yürüyüştür. Burada 25 Eylül 1990’da Advani’nin Ayodhya’da bir Ram Tapınağı inşa edilmesi için Gujarat Somnath’tan başlattığı yürüyüş kastediliyor, ed.]

Brahmanik Hindutva faşizminde adaletin ayaklar altına alınmasının boyutu budur. Faşist güçler korkunç nefretleri ve bölücü gündemleriyle meşgulken, biz tüm ilgili vatandaşlar, yuvarlanan bir dünyada ahlaki omurgamızı göstermekte başarısız olduk. Hepimiz az ya da çok bu kitlesel faşist programın kurbanı olduk. Faşizm hem örtük hem de gizli bir şekilde böyle işler. Buna faşist tekniklerin estetiği diyebiliriz.

Emperyalizmin yükselişiyle, yani finans kapital çağıyla birlikte, büyüyen kapitalizmle birlikte ortaya çıkan ulus-devlet, sermayenin serbest dolaşımının önünde bir engel haline geldi. Ancak 20. yüzyılda emperyalizm ve kapitalizmin kriziyle birlikte ortaya çıkan faşizm, milliyetçilik kavramını faşist güçler tarafından ırk ve kan saflığının mikroskobik merceğinden algıladı. Böylece, bir ulus içinde iç sınır ve karşıt ben ve öteki ikiliği inşa eden ırkçı ve kültürel faşist milliyetçilik ortaya çıkmıştır. RSS ve BJP, [Bharatiya Janata Party-Hindistan Halk Partisi ve Başbakan Modi liderliğindeki parti, ed.] din, dil ve kültüre dayalı tek bir münhasır kimlik dayatmaya çalışan bu tür kültürel milliyetçilik ilkelerine aittir. Bu şovenist-Jingoist milliyetçilik dünyanın neresinde olursa olsun siyasi iktidarı gasp etmiş, demokratik yapıyı tahrip etmiş ve emperyalizmin de yardımıyla emekçi kitlelere ağır baskılar uygulamıştır.

Savarkar’ın [Vinayak Damodar Savarkar, Hint milliyetçiliğinin kurucularından, ed.] izinden giden BJP için emperyalizmin çıkarları ile Hindutva’nın çıkarları aynıdır. Hindutva’nın öncü liderleri İngiliz Emperyalizmi ile aynı yataktaydı. Bugün BJP ve RSS, kültürel milliyetçilik adına ulusun kaynaklarını emperyalist güçlere teslim etmekte ve tek boyutlu Brahmanik Hindutva kültürünü empoze etmek için alçakça bir oyun oynamaktadır. Dolayısıyla BJP ve RSS, milliyetçiliği toplumda çatlaklar yaratmak ve şirketlere süper kar sağlamak için kullanmıştır. Hindistan’daki Jingoistik [Şovenizm, ed.] Milliyetçilik, 1925’teki başlangıcından bu yana Hindutva faşistlerinin bir yan ürünüydü. Başbakan Modi ile birlikte tüm ana akım medya Ram Tapınağı’nın inşasını ulusal bir zafer, “Hint medeniyetinin” bir zirvesi ve devredilemez bir milliyetçilik eylemi olarak yansıttı.

RSS, toplumsal tabanını genişletmek ve komünizmin artan etkisine karşı koymak amacıyla çeşitli adımlar attı ve bunların başında çeşitli kitle örgütleri kurmak geliyordu. RSS 1948 yılında, temel amacı Hint Üniversiteleri üzerindeki Komünist etkiyle mücadele etmek olan bir öğrenci kuruluşu olan ABVP’yi (Akhilya Bharatiya Vidyarthi Sangatan) kurdu. 1952 yılında, Hıristiyan örgütlere ve Hıristiyan misyonerlerin kabileleri din değiştirmeye zorlamasına karşı koymak amacıyla Vanavasi Kalyan Ashram’ı kurdu. Bunun arkasındaki ana gündemleri Adivasileri Hinduizm ile vaftiz etmekti. Aynı zamanda RSS, kültürel milliyetçiliğini açığa çıkaran Hindu Rashtra gündemi için siyasi gücü ele geçirmek üzere Bharatiya Jan Sangh (bu 1980’de Bharatiya Janata Partisi olarak değiştirildi) adlı bir siyasi parti kurdu. 1955 yılında RSS, Hindistan’daki işçi sınıfları arasındaki Komünist tabanı kurutmak için bir işçi sendikası olan Bharatiya Mazdoor Shang’ı kurdu. RSS, 1964’te Hindu din adamlarıyla yakın ilişki içinde, o zamana kadar adem-i merkeziyetçi bir dine “merkezi bir yapı” miras bırakan çeşitli Hindu mezhepleri arasında birlik sağlamada önemli bir rol oynayan Vishwa Hindu Parishad’ı (VHP) kurdu. Tüm bu örgütler kamusal faşist hareketlerinde inatçıydılar ve Babri Mescidi’nin yıkılmasında önemli bir rol oynadılar. Bugün bu örgütlerin yüzlerle ifade edilen üyesi ve ülkenin dört bir yanına yayılmış binlerce şubesi bulunmaktadır. Bu durum şu anda tüm demokratik ve devrimci güçler için ciddi bir endişe konusudur.

RSS, 1984 Genel Seçimleri’nde Kongre Partisi’ne desteğini duyurmaktan çekinmedi. Çünkü [RSS] hindutva ve kamusal politikalarıyla laiklik ilkelerini asla gönülden takip etmeyen Kongre Partisi’nden çok daha etkili bir şekilde altını oyuyordu. Son derece gergin bir kamusal siyasi atmosferde RSS, onlarca yıldır uykuda olan Ram Tapınağı meselesini uyandırdı. Özellikle Ram Tapınağı amacıyla Bajrang Dal, 1984 yazında Uttar Pradesh’te VHP’nin militan bir kanadı olarak kuruldu. Üyeleri Hindutva’nın piyadeleri haline gelen alt kastlardan ve işsiz / az çalışan gençlerden seçilmiştir. Birkaç yıl içinde 100,000 gencin üye olduğu tahmin edilmektedir.

1990’ların başında Sovyet Rusya Sosyal Emperyalizmi’nin çöküşüyle birlikte Hindistan ekonomisi derin bir krize girdi çünkü Hindistan egemen sınıfları Sovyet sermayesine büyük ölçüde bağımlıydı. Ciddi bir ödemeler dengesi krizi yaşandı. Bu durum IMF ve Dünya Bankası politikalarının Hindistan’a sızması için verimli bir zemin oluşturdu. Tüm Hindistan ekonomisi yabancı sermayeye açıldı ve halk arasında Kurtuluş, Özelleştirme ve Küreselleşme olarak bilinen aşama başladı. Yaklaşan sosyal ve ekonomik krizi maskelemek için, Emperyalist güçlerle çarpışan Hindutva örgütleri Hintli kitleleri gergin bir siyasete sürükledi. 1984 yılında 2 milletvekili çıkaran BJP, 1989 genel seçimlerinde Lok Sabha’da 85 sandalyeye ulaştı. Ram Rath yatra’nın sona ermesinin ardından 1991 Genel Seçimlerinde BJP 119 sandalye kazanmayı başardı. BJP, rath yatra’nın geçtiği yerlerin çoğunluğunu kazandı. 1991 seçimleri Hindistan siyasi tarihinin en pahalı kamusal seçimlerinden biriydi ve tüm siyasi partiler ortak oy havuzu çoğunlukçuluğunun çirkin horoz dövüşü oyununa dalmışlardı. RSS-BJP’nin çoğunlukçuluğu ve faşist kamusal siyaseti 2002’de Godhra katliamına yol açtı. Kamusal Politika, 2014 yılında BJP’nin merkezde iktidara gelmesiyle daha da yoğunlaşmıştır. Son on yılda açıkça gerçekleşen bir şey varsa o da Hint siyasetinin Hindulaşmasıdır. Hiç kimse tüm siyasi bilinciyle bunu inkar edemez!

Ram tapınağının kutsanması, milliyetçilik, laiklik, demokrasi ve vatandaşlık gibi temel kavramların Brahmanik hindutva faşizminin dizginlenemez saldırısına karşı koruyucu bir kalkan inşa edilmesi meselesini gündeme getirmiştir. Ancak günümüzde insan olmanın özünü tanımlayan bu kavramların koruyucusu olmaya kendimizi hazırlamak, aynı zamanda bu kavramlara zayıf bir koruma sağlamaktır. Şu anda korumanın yanı sıra gerekli olan şey, eleştirel düşünme sürecinden geçmek ve bu kavramlara daha fazla dayanıklılık kazandırmak için onları yeniden yapılandırmaktır.

RSS makineleri kültürel alanın üretilmiş olduğunu bilir ve özneyi belirli siyasi hedefler için şekillendirir, onları siyasi aracı haline getirir. Hindutva faşizmi, bölgeselleştirilmiş ve semitize edilmiş bir Hinduizm inşa ederek, çok çeşitli Hindu dinleri arasında psikolojik bir birlik vaat eden bir hindutva kültürü inşa etmiştir. Bugün bu çabanın sınıf, kast ve toplumsal cinsiyet gibi diğer sosyal kimlikleri gizleyen bir hızla devam ettiğini görüyoruz. Bu sosyal kimliklerin Hindutva güçleri tarafından bastırılması gerekiyor çünkü bu kimlikler dinleri aşan hareketler inşa ettiği için Hindutva ideolojisine engel teşkil ediyor. RSS-BJP vatandaşlığı ilksel din kategorisi ile kategorize etmektedir. Savarkar, punya bhoomi ve Pitra bhoomi’si [pitra bhumi (baba toprak) ve puniya Bhumi (kutsal toprak), ed.] Hindistan olanların ancak bu ülkenin gerçek vatandaşı olabileceklerini söylerken kimlerin Hindistan vatandaşı olduğu konusunda tam olarak bunu söylemektedir. Başbakan Modi ulusal medyada ‘Dev se Desh ve Ram se Rashtra’ [Tanrı’dan ulusa ve Ram’dan ulusal bilincin genişlemesine, ed.] diyerek Hindu Rashtra [Hindu Yönetimi, Hint milliyetçiliğinin ‘ideal devlet’ yönetimi anlamında, ed] gündemini tüm dünyaya açıkça ifşa etmiştir. Ayrıca Başbakan Modi, “Tanrı beni kutsama töreni sırasında tüm Hindistan halkını temsil etmem için bir araç haline getirdi” demiştir. Bu faşist bir ilahi yönetim teorisinden başka bir şey değildir. Hitler de kitleler üzerindeki hakimiyetini sürdürmek için böyle bir dini coşku geliştirmiştir. Hem Modi hem de Hitler, aynı kumaştan dokunmuş ‘siyasi tanrı’ adamlarıdır.

Ana akım sol partiler, Kongre’nin Ram Tapınağı etkinliğini boykot etme tavrını “Nehruvi Laikliği”nin ideolojik bir duruşu olarak karşıladı. Sözde “Nehruvi Laikliği”nin boşlukları bir yana, parlamentodaki muhalefet partileri 22 Ocak’taki etkinliği boykot etme tutumlarına paradoksal bir açıklama getirdiler. Kongre ve sol, tutumlarını açıklamak için laikliğe ve dört Shankaracharya’ya [‘Shankara yolunun öğretmeni’, anlamında dini bir unvandır, ed.] başvurdu. Bunun kendilerini ideolojik olarak BJP’den farklı kıldığını savunmaktadırlar. Kongre ve sol partiler bir yandan dinin siyasete karıştırılmasına karşı çıkarken, diğer yandan dini kesimlerle ilgili açıklamalar yaparak laikliği savunmaktadırlar. HKP(M), [Hindistan Komünist Partisi-Marksist, revizyonist bir parti, ed.] siyasi sözcüsü Peoples Democracy’deİ “Ancak `Hindu karşıtlığı’ suçlamasının tutmamasının ana nedeni, ana Hindu Peeth’lerin dört hankaracharyasının – Puri Govardhana Peeth, Jyotir Math, Dwarka Sharda Peeth ve Sringeri Sharda Peeth – 22 Ocak’ta Ayodhya’daki törene katılmama niyetlerini açıklamış olmalarıdır” dedi. Bu dört Shankaracharya da geçmişte ana akım medyada Hindu raştrasını savunmuşlardı. Durum böyleyken Kongre Partisi ve sol partiler BJP’den daha az Hindu olmadıklarını göstermeye çalışmışlardır. INDIA adlı Birleşik Muhalefet ittifakının bir üyesi olan Aam Adami Partisi, Ram-tapınağının kutsanmasından hemen önce Delhi’deki 70 seçim bölgesinde dini program düzenledi. Tüm ana akım siyasi partiler Karl Marx’ın din için metaforik olarak kullandığı bu “afyona” dalmış durumdaydı. Bu nedenle 2024 Genel Seçimlerinin temasının din ve Ram-tapınağı etrafında döneceğini tahmin etmek çok zor değil. RSS-BJP siyasi mekanizmaları tarafından toplumun dini temelde muazzam bir şekilde kutuplaştırılması söz konusu olacaktır. BJP yönetimi altında tamamen bir Orta Çağ’a doğru gidiyoruz.

İktidardaki sınıf partileri seküler bir toplum inşa etme konusunda tamamen başarısız olmuştur. 1950’lerden bu yana, ana akım siyasi partilerin siyasi seferberliklerini ağırlıklı olarak dini algılar ve semboller belirlemiştir. Buna rağmen, 1951 tarihli Halkın Temsilcileri Yasası’nın 123. maddesi, herhangi bir siyasi parti ya da bireyin seçimlerde dini semboller ya da dini temalar kullanmasını yasaklamaktadır. Ancak Hindistan’da dini temaların seçimlere hakim olmadığı hiçbir seçim olmamıştır. Gandhi için din siyasetten daha önemliydi ve Hindistan’da Ram Rajya olan Tanrı’nın krallığını yaratmayı arzuluyordu. Bu Hindu ve üst kast yanlısı siyasi kültür 1947’den sonra da Kongre tarafından devam ettirildi. Daha sonra, Rajiv Gandhi’nin 1985’teki Şah Bano davasında muhafazakar Müslüman din adamlarını yatıştırması ve aynı zamanda Hindutva sağ kanat güçlerinin tartışmalı Babri Mescidi’nde ayin yapmasına izin vermesi, sonunda tüm ulusu içine çeken kamusal alevlenmeyi ateşledi. Tek tip medeni kanun, CAA ve NRC ile ilgili yasalarla BJP yönetimindeki Hindistan devleti, anayasada yer alan resmi laikliğe bile ilgisizliğini açıkça ortaya koymuştur.

Bu hindutva devleti, bu Brahmanik toplum, emekçi kitlelerin zayıf ve bitkin kaslarını demir zincirlere vuruyor. Karınlarının yarısını 5 kg tahılla, yarısını da günlerce süren açlıkla dolduruyor. Yazın kavurucu sıcağında ya da kışın titreten soğuğunda bir köle gibi çalıştıktan sonra bile, ülkenin ezilen kitleleri her zaman yetersiz beslenmenin kurbanı olmaya devam eder. Hindutva’nın toplumsal ilkeleri Hindistan’ın sömürgeleştirilmesini meşrulaştırmakta, Ortaçağ’ın serfliğini ve antik çağın köleliğini yüceltmektedir. Dahası, emekçi kitlelerin ezilmesini hileli bir şekilde savunur ve bunu onların kaçınılmaz kaderi olarak etiketler. Emeğin ve ezilen kitlelerin sömürülmesini göz kamaştırıcı bir hızla sürdürür. Demokratik ve laik her alanı kendi ideolojisine aykırı buluyor. Hatta bunları pasifist ve gayri insani buluyor, bunların yerine iktidarın merkezileşmesini, otoriteye boyun eğmeyi ve muhalif güçleri terörize etmek için şiddeti savunuyor.

Hindu raştrası’nın yok edilmesi için ne yapmalıyız? Bu kaçınılmaz soruya cevap vermek camdan yapılmış bir kaleyi kırmak kadar basit değildir. Ancak cevabın karmaşıklığına girmeden, 1789 Büyük Devriminin Fransız Monarşisine, Bolşevik Partisinin Rus Çarına ve Özgürlük savaşçılarımızın İngiliz sömürgeciliğine yaptıklarını yapmalıyız.

Srinivas

Sözcü, Batı Alt Bölge Bürosu

HKP (Maoist)

Kaynak: https://www.tkpml.com/hkp-maoist-analizi-ram-tapinagi-ve-hindistan-fikri/?swcfpc=1

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu