Güncel

26 avukat ÇHD İzmir Şubesi’nden istifa etti

İzmir: İzmir Çağdaş Hukukçular Derneği’nden istifa eden avukatlar çeşitli dönemlerde yaşanan ve çözülmediğini söyleyerek istifa etti.

İstifa eden avukatlar yaptıkları yazılı açıklamada İzmir Şubesinde üç yıl önce tacize karşı tutum alınmamış olmasını ve son olarak da İstanbul Şubesi’nin Halk Cephesi’ne açıklama için yer vermesine ilişkin Genel Merkezi’nin yaklaşımını doğru bulmadıkları için istifa ettiklerini açıklamadı.

Avukatlar, istifa gerekçesini, “Değişimin artık zorunlu bir dönüşüme evrildiği bu koşullarda, bu çatı altında ‘kendi’ politik görüşlerimiz, kimliklerimiz ve tercihlerimizle bir çalışma yürütmenin mümkün olduğuna artık inanmıyoruz” sözleriyle dile getirdi. 

İstifa eden avukatlar,Ali Deman Güler, Aysun Akşehirlioğlu Koç, Aysun Solakoğlu Ağaoğlu, Barış Çilingir, Doğu Volkan Bahadır, Duygu Arslan, Erkan Göbekçin, Hafize Çobanoğlu, Hande Atay, Hülya Üçpınar, Kamil Ağaoğlu, Kasım Şimşek, Mehmet Ali Koç, Mehmet Güner, Nazan Sakallı Aktaş, Pınar Ari Hayta, Seyhan Güngör Göbekçin, Soner Gürbüz, Şenay Tavuz Taner Akşehirlioğlu Tuba Doğan Ataş, Ulaş Culduz, Utkum Duran, Ümmü Gökçe Aydoğdu, Vural Akbulut, Züleyha Kılıç, istifa dilekçesinde “Her kurumun bünyesinde farklı düşünce ve eğilimlerin bulunması olağandır. Bu olgu, her bütünlüğün çelişkiler barındırdığını ve bu çelişkilerin gelişmenin tohumlarını da içerdiğini kabul etmeyi gerektirir. Fakat çelişkilerin gelişmeye değil yalnızca ilkesiz bir birlikteliğe dönüştüğü anda bu durumu aşarak yeni olanı yaratmak, dayatmacı ve tüketen bu ilişkiyi terk etmek gerekir” ifadelerine yer verdi.

“Uzun yıllar boyunca emek verdiğimiz bir kitle örgütünden sessizce kopmaktansa ya da olanlar karşısında tepkisiz kalmaktansa kopuşumuzun nedenlerini açıklamayı; hem ortak emeğimize hem de birlikte çalışma yaptığımız arkadaşlarımıza karşı bir sorumluluk olarak görüyoruz. Okuduğunuz metin bu amaçla kaleme alınmıştır” diyen avukatlar, ÇHD İzmir Şubesi üyelerine ve yönetimine istifa dilekçe ilettikleri belirtti.

İstifa mektubunun tamamı şöyle: 

Her kurumun bünyesinde farklı düşünce ve eğilimlerin bulunması olağandır. Bu olgu, her bütünlüğün çelişkiler barındırdığını ve bu çelişkilerin gelişmenin tohumlarını da içerdiğini kabul etmeyi gerektirir. Fakat çelişkilerin gelişmeye değil yalnızca ilkesiz bir birlikteliğe dönüştüğü anda bu durumu aşarak yeni olanı yaratmak, dayatmacı ve tüketen bu ilişkiyi terk etmek gerekir. Bu nedenle uzun yıllar boyunca emek verdiğimiz bir kitle örgütünden sessizce kopmaktansa ya da olanlar karşısında tepkisiz kalmaktansa kopuşumuzun nedenlerini açıklamayı; hem ortak emeğimize hem de birlikte çalışma yaptığımız arkadaşlarımıza karşı bir sorumluluk olarak görüyoruz. Okuduğunuz metin bu amaçla kaleme alınmıştır.

Demokratik kitle örgütleri, egemenlerin işçi sınıfı ve ezilenleri baskı altında tutmayı amaçlayan baskı ve şiddet yöntemlerine karşı direniş gösterilmesinde, kazanılmış hakların korunması ve yenilerinin elde edilmesinde etkin bir araç niteliğine sahiptir. Bizler de yıllardır, bu alanda yer ve itibar edinmiş Çağdaş Hukukçular Derneği’nde bu ilke ve anlayışla çalışmayı sorumluluk kabul ettik. Hâkim sınıfın hukuk anlayışının eleştirisi ve aşılmasına hem düşünsel, hem de eylemsel boyutta bizzat hukukçular tarafından katkı konulmasını savunduk. ÇHD, herkes gibi bizim içinde hukuk fetişizminin ötesine geçebilmek, hukuka eleştirel-politik bir bakış kazandırmak için önemli iddiaları, geleneği ve pratiği olan muhalif bir kurum olma anlamını taşımıştır.

“ÇHD’de de tek bir siyasi yapının veya görüş sahibinin sesi haline gelmemelidir”

Bu nitelik aynı zamanda, bünyesinde farklı politik görüşlerden bileşenleri ve kişileri barındıran tüm demokratik kitle örgütlerinde olduğu gibi ÇHD’de de tek bir siyasi yapının veya görüş sahibinin sesi haline gelmemek ve kendisine toplumsal mücadele alanının ‘öncüsü’ gibi bir paye biçmemek sorumluluğunun taşınmasını gerektirmektedir.

Nitekim iddia sahibi olmanın yerini “kurum fetişizmi” yaratmanın aldığı demokratik kitle örgütlerinde popülizm ve yabancılaşma sorunu yaşanması kaçınılmazdır. Yine kitle örgütlerini tek bir siyasal anlayışın uzantısı gibi kullanma tutumu, örgütün kitlesellik niteliğinden yani toplumsal işlevinden vazgeçmek anlamına gelir. Bu durumun “politik mücadelenin gereği” olarak savunulması ise çoğu zaman tasfiyecilikle sonuçlanır. ÇHD uzunca bir süredir her iki dertten de muzdariptir.

Kitlenin bizzat kendisinin, kendi kurtuluşunu sağlama yolunda özneleşmesini amaçlamak ve bunun için örgütlenmek yerine, tepeden bir bakışla ve dışarıdan müdahale ederek, kitleyi pasifize etmek, yönetmek ve kitle adına karar vermek/eylemek/söylemek kısacası hegemonyasına almak amacını güden hareketler, elbette demokratik kitle örgütleri içinde de demokratik işleyişle bağdaşmayan yöntemler geliştirecektir. ÇHD içinde de böyle bir davranışla egemen olan bir anlayış, geldiğimiz noktada herkesin yerine ve herkes adına eylemek yönelişini sürdürmek istemektedir.

Bu zihniyet nedeniyle 2008 yılındaki Ergenekon davasına müdahale tartışmasından bugün Nurtepe’de yaşananlara kadar gelinen süreçte ÇHD’nin ilkelerinin ne olduğuna ve demokratik işleyişe dair ciddi bir tartışma hatta bununda ötesinde kırılma yaşanmıştır. Fakat Derneğin mevcut işleyişinin demokratik esaslar çerçevesinde gözden geçirilmesi ve iyileştirilmesine yönelik çabalarımız yazık ki sonuçsuz kalmıştır. Bu tartışmaların yapılmasını arzu ettiğimiz genel üye toplantılarında ve genel kurullarda sağlıklı bir tartışma yürütülmesinin önü tıkanmış, seçimler ise örgüt içi demokrasi oyununun sürmesine hizmet etmiş ve artık bu toplantıların yapılmasının veya bunlara katılmanın da pratik anlamda bir faydası kalmamıştır.

Dernek üzerinde kurulan hegemonya yalnızca derneğin toplantılarında veya genel kurullarında değil, dışa açık etkinliklerinde, söylemlerinde ve yürüttüğü politikada her zaman hissettirilmiş, içe ve dışa dönük her faaliyet, bir siyasi angajmanın belirlediği gündem ve yöntemler doğrultusunda yürütülmüştür. Dernek içinde bu durumu eleştiren üyeler dışlanmış, tasfiye tehdidi ile karşı karşıya kalmışlardır.

Üyeliklerimiz boyunca bir metine sığması mümkün olmayan çok sayıda örneği bulunmasına rağmen son dönemde gerçekleşen iki olay, eleştirilerimizin somutlaştırılması açısından önemlidir:

“Yaşanana taciz üç yıldır çözülmemiştir”

Bunlardan ilki; örgüt içi demokrasinin, katılımcılık ve şeffaflığın paramparça edildiği olaylardan biri olan ve İzmir Şube’de yaşanan taciz meselesidir. Bu sorunun üç yılı aşkın zamandır bir çözüme kavuşturulamamasının nedeni İzmir Şube Yönetiminin katılımcılık ve demokratik işleyiş konularında takındığı olumsuz tavır ve krizi çözme konusundaki isteksiz tutumudur. Bu yaklaşım yüzünden mesele, taciz fiilini gerçekleştireni destekleyenler ile mağduru destekleyenler gibi anlamsız bir zemine indirgenmiş, sonuçta gelinen noktada mağdur daha fazla mağdur edilirken, fail resmen olmasa da fiilen aklanmıştır. Genel Merkez Yöneticileri, tek bir bireysel girişimi yeterli saymış ve giderek derinleşen durumun farkında olmalarına rağmen kimi zaman kayıtsız kalarak kimi zaman da faili şahsen kollayarak sorunun ve gerilimin çıkışsız hale gelmesine katkı sunmuşlardır.

Benzer şekilde vahim, yakın zamanda yaşanmış ve belki de bardağı taşıran son damla olan bir diğer olay; Nurtepe’de başlayan HDP-Halk Cephesi geriliminde ÇHD’nin örgüt olarak ortaya koyduğu tavırdır. Neredeyse tüm siyasi yapılar Halk Cephesi’ni bu olaylar nedeniyle eleştirmiş ve dışlayıcı/yasaklayıcı/saldırgan tutumundan vazgeçmeye davet etmişken ÇHD İstanbul Şubesi bu konuyla ilgili basın toplantısı yapması için Halk Cephesi’ne yer vermiştir. Halk Cephesi’nin basın toplantısına çağrı metninde bile saldırgan ve hakaret içeren ifadeler bulunmasına ve üyelerden gelen tepkilere rağmen ÇHD İstanbul Şubesi bu kararından vazgeçmemiş, sonrasında da özeleştiri vermeye yanaşmamıştır. Genel Merkez ise yalnızca kısa bir metin yayınlayarak “isteyen herkese ÇHD’nin yer vereceğini” belirtmiştir. Oysa burada söz konusu olan, yalnızca “yer vermek” değildir. Aynı zamanda sorun, heterojen bir üye yapısına sahip olmasına karşın ÇHD yöneticilerinin, üyelerinin farklı bakış açılarını ve itirazlarını yok sayarak ÇHD binasının ve aslında ÇHD itibarının siyasi bir grup lehine kullanılmasına izin vermiş olmasıdır.

Geldiğimiz noktada yaşanan her şey “farklılıklarımızla bir aradayız ve daha güçlüyüz” inancımızın artık yalnızca bir söylemden ibaret olduğu gerçeği ile yüzleşmemize neden olmuştur. Değişimin artık zorunlu bir dönüşüme evrildiği bu koşullarda, bu çatı altında “kendi” politik görüşlerimiz, kimliklerimiz ve tercihlerimizle bir çalışma yürütmenin mümkün olduğuna artık inanmıyor ve kitle örgütlerini savunduğumuz ortak değerleri ve benimsediğimiz ilkeleri yok sayarak kontrol etmenin derdinde olanlarla aramıza bir çizgi çekerek, doğru bildiğimiz yoldan ilerlemek üzere istifa ediyoruz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu