GüncelMakaleler

ANALİZ | Migros’ta Birleşen İşçiler Kazandı!

Partizan olarak Esenyrut Migros direnişi başladığı andan itibaren sürecin yakından takipçisi olduk. İşçilerin mücadelesinin bir parçası olarak, yan yana, omuz omuza yürüme çabası içinde olduk.

Esenyurt Migros Depo işçileri, ağır ve güvencesiz çalışma koşullarına, düşük ücrete karşı sendikalaşarak mücadeleye girişti. Migros ve taşeron şirket Us Grup’un patronunun buna yanıtı işçileri işten çıkarmak oldu. Bunun üzerine işçiler, Esenyurt Depo önünde direnişe geçtiler.

Bu, Migros Depo’da DGD-SEN öncülüğünde işçilerin ilk direnişi ve mücadelesi değildi. Geçtiğimiz yıl, Covid-19 yasaklarının yoğun olduğu günlerde Gebze Şekerpınar Migros Depo’da çalışan işçiler yine DGD-SEN öncülüğünde benzer taleplerle mücadeleye başlamış ve ağır kış şartları altında, ayları bulan bir direniş örgütlemişti. Gebze Migros işçileri de kararlı ve militan bir mücadele süreci örgütlemiş, Migros patronu Tuncay Özilhan’ın evinin önünden defalarca kez gözaltına alınmıştı.

Esenyurt Depo’da gerçekleşen direniş, Koronavirüs pandemisi koşullarda çığ gibi büyüyen perakende, depo ve lojistik sektöründe işçilerin ne koşullarda çalıştığını bir kez daha gösterdi. Başka bir deyişle, patronların Covid-19 pandemisini fırsata çevirerek en basit sağlık tedbirleri dahi alınmadan, güvencesiz, ağır şartlarda azgın bir şekilde sömürülen işçilerin emeği ve alınteriyle devasa bir kâr elde ettiğini gösterdi.

Perakende sektörünün en büyüklerinden, amiral gemilerinden biri olan Migros, sosyal demokrat kesimlerin, daha çok da Kemalist orta sınıfın uğrak yeri olan bir adres. Bunda Özilhan’ın AKP iktidarı ile arasındaki “gerilimin payı olmalı!” Ne var ki gerek Gebze’de geçen yılki direniş gerekse de bu yıl Esenyurt Depo’da gelişen mücadele sırasında devletin işçiye yönelik tutumu, Özilhan ile AKP arasındaki gerilimin pek de esaslı olmadığını gösterdi.

Klikler arasındaki dalaşın geçici, işçi sınıfı ve geniş emekçi yığınların sömürüsünde ortaklaşmanın esas olduğu yeniden görülmüş oldu. AKP-MHP iktidarının Tuncay Özilhan’ın evinin olduğu caddeye özel yasak kararı çıkartması, eylemlere yönelik gözaltı saldırısı da bu gerçeğe işaret ediyor. Yaşananlar, devleti yöneten siyasi partinin komprador Türk burjuvazisinin emrine amade olduğunu, onun çıkarlarını savunmak için dizayn edildiğini döne döne bir kez daha gösterdi.

 

Eski işçi önderi bugünün taşeronu; Veysel Cingöz

Esenyurt Depo’da, işçi sınıfının kazanımı, uzun yıllardır sendikal çalışmaya kapısını sıkıca kapatan, bunun getirdiği rahatlıkla azgın bir sömürü sistemini yaşama geçiren Migros’taki kölelik koşullarında açılan ilk gedik olarak görülmelidir. Migros’ta yaratılan iş rejimi, sektörü şekillendiren bir işlev görüyor. Bu yanıyla, buradaki çatışmanın, Migros’u aşan çapta ve derinlikte sonuçlarının olması da beklenmelidir.

Nitekim Esenyurt Depo işçilerinin kazanımı, Migros’ta temelleri 12 Eylül AFC’sine dayanan taşeron, güvencesiz çalışma rejimine yönelik güçlü ve sonuç alıcı bir çıkış oldu. Uzun bir zamandan sonra ilk defa Migros patronu, işçilerle masaya oturmak ve taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. Söz konusu kazanımın, genel olarak tüm işçi sınıfına daha özel olarak da perakende ve depo işyerlerinde çalışan işçilere, mücadele azmi ve cesareti aşıladığına ise şüphe yok.

Migros direnişi devam ederken T. Kürdistanı ve coğrafyamızın pek çok yerinden sendikaya ulaşan örgütlenme talepleri de bunun sonuçlarından.

Esenyurt Migros Depo direnişi, sermayenin, sınıfı eski öncüleriyle bölüp parçalama ve teslim alma politikasına yönelik de ciddi bir darbe indirmiştir. Migros’un depolarına eleman temin eden taşeron firma Us Grup’un patronu Veysel Cingöz, 1988-1992 yıllarında Tez-Koop-İş’in Migros Şube Başkanı’ydı. 1992-1995 yılları arasında ise sendikanın genel başkan yardımcılığı görevinde bulundu. Cingöz, 1987-1989 Migros grevlerinde aktif görev alan işçi önderlerinden biriydi.

Bu bakımdan Migros direnişi aynı zamanda taşeron sistemine karşı da küçük ama önemli bir kazanım elde etmiştir.

 

Fiili meşru direniş, karşılık bulan boykot çağrısı!

Migros direnişi, işçi sınıfının en düşük ücretle ve en güvencesiz çalışan kesimleri arasında ağırlığın yine Kürt işçilerde olduğunu bir kez daha gösterdi. Direnişe çıkan işçilerin çoğunluğu T. Kürdistanı’ndan çalışmak için İstanbul’a gelenlerden oluşuyordu. Direnişte Kürt halk gerçekliğinin çarpıcı bir şekilde karşımıza çıktığını da söylemek mümkün.

Depo direnişi, bu bakımdan egemen sınıflar eliyle işçileri bölmek amacıyla sürekli bir şekilde gündemde tutulan şovenizmin kırılması anlamında önemli bir rol oynamıştır. İşçiler arasındaki yabancılık ve ön yargıların direniş boyunca adım adım kırıldığını ve işçilerin birbirine daha fazla yakınlaştığını doğrudan gözlemledik.

Tüm direnişler gibi Esenyurt Depo’da da işten çıkarıldıktan sonra patronun vaatlerine kanarak veyahut kimi ekonomik ve ağır koşullardan dolayı işe geri dönenler oldu. İşçileri en fazla zorlayan noktanın da patronun tehdit ve şantajlarından öte, bu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu noktada işçi önderleri ve sendikanın bunu fark ederek yaptığı müdahalelerin yerinde olduğunu söylemek gerekir.

İşçiler açısından en önemli kırılma Tuncay Özilhan’ın evinin önünde düzenlenen eylemde yaşandı. Devletin niteliği konusunda zaten belli bir bilinci olan işçiler, bu kez farklı bir kimlik ve talep dolayısıyla polisle karşı karşıya gelmiş ve gözaltına alınmış oldu. Baskı karşısında işçilerin gösterdiği direnç, onları hak arama bilinci noktasında bir adım ileriye taşıdı. Gözaltı sırasında ve sonrasında açığa çıkan coşku ve motivasyon da bunun bir sonucuydu.

Gebze’de korona tedbirleri altında, ağır koşullarda ve defalarca gözaltına alınarak verilen ancak başarıya ulaşamayan mücadele bugünkü kazanımın yolunu açtı. Direnişin kararlılığı ve süresi bakımından bu seferkini aşan bir tablo olmasına rağmen kazanımın elde edilememesi sınıf mücadelesinin andaki durumuyla alakalıydı.

Nitekim bu yıl, sınıfın hemen her yerde gelişen ve yükselen mücadelesi ve buna geniş emekçi kitlelerin zamlara karşı gelişen öfkesinin eklenmesiyle yükselen tansiyon, Esenyurt Depo işçileri için havayı daha elverişli bir hale getirdi. “Migros’u boykot” çağrısının kısa sürede aldığı pozitif tepki ve yaygınlaşan kasa kilitleme eylemlerinin, Migros’u masaya oturmaya zorladığı bir gerçek.

Partizan olarak Esenyrut Migros direnişi başladığı andan itibaren sürecin yakından takipçisi olduk. İşçilerin mücadelesinin bir parçası olarak, yan yana, omuz omuza yürüme çabası içinde olduk. İşçi sınıfının direnişinden öğrenme ve onunla beraber yürüme anlamında olumlu bir deneyimi açığa çıkardığımızı söyleyebiliriz.

Sendika ve işçilerin iradesini esas alan, günü birlik destek ziyareti perspektifinden öte direnişin ihtiyaçlarına kafa yoran bir ele alışla sürece yaklaşmaya çalıştık. Bunu genç ve kadın yoldaşlarımızla eşgüdümlü bir şekilde, kolektif bir ele alışla yapmaya çalıştık!

Migros işçileri nezdinde kazanan işçi sınıfı olmuştur! Migros direnişi sınıfın kazanç hanesine mütevazi ancak anlamlı bir deneyimi armağan etti; birleşen işçiler kazandı!

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu