Makaleler

Ara Güler Erdoğan’ın fotoğrafını çeker mi? Bal gibi çeker

Ara Güler’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafını çekmesi yazılı ve görsel basında ciddi tartışmalara neden oldu. Zira tartışmalar oldukça önemli bir sanat alanını ilgilendirdiği için kıymet-i harbiyesi bulunmaktadır. Ayrıca konu faşist bir iktidarı ve bunun şahsiyetini kapsadığı için politik ölçüde de tartışılır olmaktadır. Yoksa Ara Güler’in neden böylesi bir pratiğe girdiğini ve onu tartışmak konunun politik özünden sapmak olacaktır. Zira Ara Güler’in kıymet-i harbiyesi bulunmamaktadır. Deklanşöre basmak ve vizörden bakmak değil bakabildiğinin toplumsal özüne, eşitliğine ve eşitsizliğine ve  tüm bunların sınıfsal özüne bakmaktır esas. Zira bakmak değil, görmektir fotoğrafçılık. Ki Güler bu özden kopuk bir öze sahiptir. Günümüze taşıdığı ve sunduğu fotoğrafların sınıfsal öz taşıdığının farkında değil garip.

Güleri bir köşeye atarak konumuza devam edecek olursak aslında iktidarların sanattan spora ve daha birçok alana  kadar kendilerini üretecek bir mekanizma inşaa etmeye çalıştıkları bir gerçektir. İktidar ilişkilerinde medya ve görselliğin önemi toplumsal bellekte bir kudret inşasına eşdeğerdir. Bu açıdan toplum içine sunulan bir fotoğraf veya videonun toplumsal anlamdaki etkisi oldukça etkilidir. Örneğin Ortadoğu’da süregelen savaşların yarattığı mülteciliği en çok gündemimize sokan şey Aylan bebeğin kıyıya vuran bedeninin fotoğrafıdır. Zira bir fotoğraf en saf haliyle bir gücü ifade eder ki bunun da toplumsal bellekte edindiği yer çok önemlidir. Her birey belli bir güç odağı haline geldiğinde bunu topluma ve tebaasına yansıtacak kimi figürleri orataya koyar. Bu konuda tarihsel anlamda kimi örnekleri ortaya koyabiliriz.

Toplum üzerinde bir iktidarın tesisi olarak fotoğraf veya görsel öğeler

Toplum üzerinde iktidarın tesisinin bir aracı olan fotoğrafın tarihsel olarak nasıl kullanıldığını anlatmakta fayda var. Örneğin Nazi Partisi 1926 yılında iktidara gelince ilk işleri görsel alanda çalışmalar yapmak olmuştur. Bu çalışmaların nedeni ise toplumsal bir hükmün tesis edilmesidir. Tarihe vahşi katliamları ile damga vurmuş Hitler faşizmi ve onun politik bireysel figürü Adolf Hitler’in sağ kolu olarak hizmet veren Fotoğrafçı Heinrich Hoffmann’dan bahsetmek yerinde olacaktır.

1919 yılında Münih’te süren iç savaşta çektiği fotoğrafları ile ünlenen ve buradan para kazanan Hoffman Amerikan gazetesinden bir iş teklifi alır.Gazete Hoffman’a Hitler’in fotoğrafını çekmesi karşılığında 5000 dolar teklif eder.  Hoffmann, 1919 sonlarında üye sayısı az olan Nazi partisine üye olur. Kısa sürede Hitlerin güvenini kazanır ve yakın arkadaşı olur. Hitlerin bol ve çeşitli pozlarda fotoğraflarını çeker ve Hitler’in tüm propagandalarını bu fotoğraflar süsler.  1933’te ise Hitler fotoğraflarını yayınlama hakkı sadece Hoffman’da olur. Bu gnden sonra ciddi bir sermaye birikimine sahip olan Hoffman Nazi Faşizminin propagandasını ilke ve amaç edinen bir ajans ve yayınevi kurar. Burada ise ülkenin fotoğrafçılarını bir araya getirerek bunların  fotoğraflarını kullanma hakkını alır. Hoffman’ın bu politikası ile birlikte ülke içinde tüm fotoğraflar bu ajansın denetiminden geçer. Ülkedeki her fotoğraf artık Hoffman demektir. Hofman ise ülkedeki görsel propgandanın erkidir. Nazi Almanyasında her fotoğraf Hitlerin iktidarını tesis ederken her fotoğrafçıda bu iktidarın görsel propaganda askeri haline gelmeye başlar. Bugüne değin taşınan fotoğraflara baktığımızda Hitlerin ve Nazi Almanyası’nın nasıl propaganda edildiğini görmek mümkün. Faşizm sanatı kendi bekaasını üretmek için ciddi bir silah haline getirmiştir. Belki şimdiki gibi sosyal medya ve fotoğrafçılık bu kadar boy göstermemişti ancak gerek geçmişte gerekse bugün fotoğraf ile fotoğrafçıları satın alma politikası iktidarın bir politik silahı olarak kullanılmaktadır.

Örneğin  Hoffmann, kızını Nazi gençlik lideriyle evlendirerek Führer’e bağlılığını ispatlarken, torununu Hitlerin kucağında “Çocukları seven, sevimli amca Hitler” pozlarında çekerek propaganda da kullanmayı da ihmal etmemiştir. Bu kısaca yazdığımız gerçekler bile görsel iletişimde fotoğrafın yeri ve önemini bir kez daha gözler önüne seriyor. Sonrası malum. O şaşaalı dönem bitti. Hoffman yargılandı ve  1947’de 10 yıl ceza aldı.

Yine bir başka örnek ise  Yousuf Karsh 1908 Mardin doğumlu olan Karsh tanınmış kişilerin portre çalışmalarıyla tanınmış Kanadalı bir fotoğrafçıdır. 1941’de çektiği Sir Winston Churchill portresi oldukça bilinen eserlerinin başında gelir. Karsh’a puro ile poz veren Churchill Karsh’ın çekim sırasında  puroyu çıkarması talebine red yanıtı vermesi ile Karsh Churchill’in ağzından puroyu çıkararak fotoğrafa güç ve estetik katmıştır. Burada çıkarılan bir puro değildir sadece. Ortaya çıkarılan bir iktidar kültünün gücüdür ki bu görüntü bugün kendini bu güç ile öne çıkarmaktadır.

Bu kapsamda diyebiliriz ki iktidarın bugün kendi imaj yaratıcılarını, seçmesi gayet normaldir. Bu kapsamda Erdoğan’a diyecek pek bir şey yok gibi. O da kendisinden öncekiler gibi kendi faşist gücnü tesis etmenin derdindedir. Ve bunun bir ürünü olarak bu yönteme başvurmaktadır ve başvurmaya da devam edecektir. Fotoğraf gerçek manada salt bir dijital bir resmediliş değildir. Fotoğraf kendi içinde politik nüveleri barındıran bir argümandır. Bu nüvelerden hangisinin ön plana çıkarılarajk propagandaya dönüştürüleceği ise fotoğrafçının politik duruşuna bağlıdır. Fotoğraf felsefesinin amacı, insan ve toplum, toplum ile iktidar aygırı arasındaki çelişkileri ve mücadeleyi ön plana çıkaramak ve sevk etmektir. Bu açıdan fotoğraf makinesine ve fotoğrafçıya basit bir araçmış gibi bakamayız. Herşeyden önce bizim bakacağımız nokta sınıfsal olmakla beraber fotoğrafçılığa iktidara ve iktidarın egemen olduğu bir dünyada özgürlük olasılıklarının incelenmesi olmalıdır. Zaten iş böyle olunca; yani iktidar ilişkilerini ve bunun sonucununda açığa çıkan somut edinimleri incelemek ve resmetmek fotoğrafçılığın yanı sıra gazteciliğinde özünü açığa çıkarır. Soruna sınıfsal olarak bakan sadece fotoğrafçı değil aynı zamanda gazetecidirde. Çünkü gazetecilik sadece yazınsal değil aynı zamanda görsel bir propaganda çalışmasıdır. İdeolojik bir aygıt olarak ele alınması gereken gazetecilik gibi fotoğrafçılıkta ideolojik bir aygıt olarak ele alınmalı ve tanımlanmalı ki bugün Güler’in Erdoğan’ın fotoğrafını çekmesi  anlaşılabilsin. Ara güler herşeyden önce Erdoğan’ın fotoğrafını çekerek fotoğrafçılığını ve yeteneğini yok etmiş değildir. O sadece sanatını hangi sınıf için kullanacağını tercih etmiştir. Ara güler fotoğraf arşivini Doğuş Grubu’na satarak ülkenin komrador sermayesinin hizmetine sunarak ülkemiz emekçilerinden kopalı yıllar olmuştur. Ancak ne varki Güler’in fotoğrafları çoğu kez emek ve yoksulluk temalı olduğu için bilgiden yoksun birşekilde Güler’i devrimci demokrat olarak algılanmıştır. Herşeyden önce fotoğraf ve görsel bir gerçekten mazlumların ezilenlerin diyarından gelir.  Hiç kuşkusuz bu diyardan gelen devrimci bir öz taşır ancak bu öz resmeden ve kesitleyen kişiye devrimci öz katmaz. Sanatın bir faşist tarafından icra edilmeyeceği imkansız değildir. Önemli olan icra edilenin hangi sınıfa mal edildiği ve sevk edildiğidir. Örneğin Lenin’in Tolstoy hakkında Onun devrimi anlamadığını ve sırt çevirdiğini söyleyerek onu sevmediğini söyler. Ancak  onun eserlerini değerli bulurdu.  Bugün açısından ise Ara Güler’in günümüze taşıdığı eserlerin  elbette kıymet-i harbiyesi bulunmaktadır. Ancak Güler’in bir kıymet-i yoktur.

Gülere kıymet biçenler onun fotoğraflarını satın alarak ona gereken değeri verdiler. Güler halkın bağrından, somut edinimlerden, sınıfsal çelişkilerden kesitleştirdiği eserleri halkın mirasına değil burjuvazinin mirasına sunarak kendini ve eserlerini metalaştırdı. Gülerin 3 milyon avro değer belirlenen ve kendisinin fotoğrafçılıkla ilgili malzemeleri ve arşivi ile 7 adet bağımsız bölüme sahip binadaki taşınmazı karşılığında, Doğuş grubundan aylık 50.000 TL huzur hakkı alacak. Artık gerisi siz düşünün. Böylesi bir şahsiyet sizce Erdoğan’ın fotoğrafını çeker mi. Bal gibi çeker.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu