Makaleler

El ele tutuşan Roboskîli çocukların ardından

12 Haziran 2011’de yapılan genel seçimler öncesinde oluşan, ana rengini Kürt ulusal mücadelesinin verdiği Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu; neredeyse tüm devrimci, demokrat ve yurtsever kesimlerde ciddi bir birliktelik yaratmıştı. Özellikle bölgede gerek cemaat gerekse de “Kürt açılımı” gibi politikalarıyla ciddi bir tabana sahip olan AKP, hem bloğun çalışmaları hem de MHP seçmenini kazanmak için takındığı milliyetçi tavır nedeniyle etkisini yitirmişti.

Faşist TC devleti, seçimlerde güçlenen bloğun bu kazanımından hiç de memnun değildi. Üstelik yaz boyu PKK ile verdiği Silvan vb. örneklerle savaşta kayıplar veren ve psikolojik üstünlüğünü kaybeden devlet, bu psikolojiyi kırmak için çeşitli politikalar geliştirmeye başlamıştı.

Hemen her operasyonda kullanılan kimyasal gazla katledilen gerilla cenazeleri, seçimlerin ardından artan ve bir çember gibi genişleyen siyasi operasyonlarla gözaltına alınan belediye başkanları, avukatlar, gazeteciler derken…

28 Aralık 2011 gecesi, saatler 21.30’u gösterdiğinde 4 İHA havalanmıştı Amed’den Şirnex’in Roboskî köyüne. (Roboskî ve çevre köylerinde yaşayanların büyük çoğunluğu korucu olmakla birlikte 12 Haziran seçimlerinde Bloğu desteklemiş ve blok adaylarından Hasip Kaplan ve tutuklu Selma Irmak ile Faysal Sarıyıldız buradan milletvekili seçilirken, AKP buradan yalnızca bir milletvekili çıkarabilmişti.)

Yaklaşık bir saat süren ve intikam kokan bombalamanın ardından sınıra giden 36 kişilik kafile grubundan 19’u çocuk 34 Kürt köylüsü yaşamını yitirirken; geriye biri yaralı, biri sağ 2 köylü ve bir de birbirine karışan insan ve katır parçaları kalmıştı.

“Nasıl tanıyacak aileler çocuklarını diye soruyorum ağlayarak. Bir baba, bu kazağı annesi yeni örmüştü diye cevap veriyor. Bir diğeri, bu ayakkabı benim oğlumun diyor. (…) Olay yerine ilk gidenler, tanınmayacak halde olan iki çocuğun el ele tutuştuklarını görmüşler. Aileler bu nedenle o iki çocuğu aynı yerde gömmeye karar verdiler.

‘Onlar, el ele beraber öldü, biz ayırmayalım’ dediler. Yüreğim kor ateş oldu. Yavrular, kim bilir nasıl korktunuz, nasıl sokuldunuz birbirinize? El ele tutuşarak, ‘Yalnız değilim, arkadaşlarım da burada’ diye düşünerek, hava bombardımanının bitmesini beklerken, nereden bilirdiniz bir sonraki bombanın da sizin canınızı alacağını…” *

Yatıp kalkıp Roboskîdemeye devam edeceğiz!

Katliamın ardından mü thiş bir sessizlik perdesi çekilmek istendi. Hiçbir devlet kurumu ya da yetkilisi açıklama yapmadı, görmezden geldi. Bu sırada köy halkı, elleriyle buzlu toprağı kazıp çocuklarının parçalarını topluyorlardı. Bu Şerzan’ın, bu Mehmet Ali’nin, bu Nadir’in; eli, kolu, bacağı… Ancak yurtsever, devrimci ve demokrat basın çekilmek istenen bu örtüyü; sabahın erken saatlerinden itibaren verdikleri haberlerle, sosyal medyada katliamın duyulmasıyla çekip attı.

Devlet cephesinde ilk sözü kimseye kaptırmayan başbakan R. T. Erdoğan, her açıklamasında devletin Roboskî’de yaşadığı çıkmazın öfkesini soludu: “Biz yetkiyi vermişiz, TSK bunu kullanmış. Eğer biz TSK’mıza, polisimize güvenmiyorsak, terörle mücadeleyi kimle yapacağız?”, “Burası, halkın oturduğu bir bölge değil, terör bölgesidir. Böyle bir bölgede Silahlı Kuvvetler bu Ahmet midir, Mehmet midir bilemez ki?”, “Bizim Silahlı Kuvvetlerimiz bu görevi samimi bir şekilde yapmıştır”, “Bunu (Roboskî’yi) zorla gündemde tutma gayreti içerisinde olan terör örgütü ve uzantılarıdır. Medya da dahil bu konuyu fazla istismar etmesinler”, “Bunlar ceset avcısı”, “Yatıyorsunuz, kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere’dir”… Ardından diğerleri…

“Bu bir ihanet, bu bir hakarettir!”

Katliamın ardından 30 bin insan aktı Roboskî’ye. Kürt çocukların ve gençlerin sarılı olduğu sarı-kırmızı-yeşilli, yürekleri dağlayan ve öfke dolduran 34 tabut omuzlardan omuzlara taşındı sloganlarla. Acı çok büyük ve gerçekti! Niye öldürülmüştü bu 34 Kürt genci? “Yaşanmamış güzellikleri ve hayalleri mi geride bıraktılar. Yoksa henüz yaşanmamış, yaşatılmamış zulmü mü?” “Kaçakçı” oldukları yoksa “sınırları aştıkları” için mi katledilmişlerdi?

Katledilenlerden 21 yaşındaki Nadir Alma’nın babası Sadık Alma şöyle cevap veriyordu bu soruya: “Bu dağ başında yaşadığımız için hiçbir gelirimiz yok. Ne fabrika var ne başka bir şey. Biz hayatımızı bu hudut ticareti üzerinden devam ettiririz. Dedelerimizden beri gidilir. Türklerin ‘Kuzey Irak’ dedikleri hududun öte yakasındaki insanlar bizim akrabalarımız.

Yabancı değiliz ki birbirimize. Gece-gündüz karşılıklı gider-geliriz. Kaç sen edir… Şırnak valisi, kaymakam, askeriye… hepsi, gidip geldiğimizi biliyor. Mazot getiriyorduk. Arada sırada kendimize biraz sigara getiriyorduk.

Çocuklarımızı bu yola zengin olalım, arabalar alalım, market açalım diye göndermiyorduk. Sadece aç kalmayalım, hayatımızı devam ettirebilelim diye gönderiyorduk.” Aslında sebep devletin yıllardır bildiği bu “kaçakçılık” gerçekliği değildi. Yine katledilenlerden Mehmet Ali Tosun’un babası Zeki Tosun belki de en yalın dille ifade ediyordu sebebi: “Kader değil, bu bir cinayet, bu bir ihanet, bu bir hakarettir!”

Katliamın üzerinden tam 1 yıl geçti. Bu 1 yılda katliamın “sorumlularının yargılanması” için oluşturulan meclis komisyonu hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde fos çıktı. Diğer taraftan taziyeye katılan ve burada devleti protesto eden pankartlara tepki gösteren bölge kaymakamı ile yaşanan arbede sonrası Encü ailesinden 5 kişi tutuklandı. Köy halkının yeşil kartları iptal edildi. Tazminatlarla halktan çocuklarının cenazesi satın alınmak istendi vs.

Devlet, 12 Haziran seçimleri başta olmak üzere son yıllarda hem demokratik hem de askeri alanda aldığı yenilginin ve yitirdiği psikolojik üstünlüğü yeniden kazanabilmek adına katletmişti 34 çocuğu ve genci.

Böyle yaparak psikolojik üstünlüğü elde edeceğini ve halkı sindireceğini düşünmüştü. Ancak aradan 1 yıl geçmesine rağmen Roboskî’de sıkışıp kalan, teşhir olan devlet ve katliamcı zihniyeti oldu.

Kürt halkı ile devlet arasındaki kanlı bağa balta darbesi niteliğinde olan Roboskî katliamı ile devletin “Kürt açılımı” yalanı iyiden iyiye ortaya çıktı ve devletin uzantısı AKP, o günden bugüne destek aldığı Kürt tabanını ciddi oranda yitirdi.

Bugün dilinden faşist açıklamaları düşürmeyen Erdoğan’ın öfkesi, Kürt halkının katliamlara, siyasi-askeri operasyonlara rağmen teslim olmazlığının ve kopan “bağın” sonucudur.

Ve şimdi de çocuklarının mezarlarına ziyarete giden aileler tehdit ediliyor; “Kürt” milletvekilleriyle özel toplantılar yapan Erdoğan katliama ilişkin Roboski diyen milletvekillerini uyararak “Roboskî değil Uludere” demeleri için emir veriyor.

Kürde ve Kürtçe’ye olan bu düşmanlık yüreğimize alev alev öfke doldururken, el ele tutuşarak ölüme karşı güç alan Şervan çocukların parçalanan ama birbirini bırakmayan elleri gibi Kürt halkının mücadelesiyle yekvücut olalım.

* Katliamın ardından BDP Êlîh (Batman) Milletvekili Ayla Akat Ata tarafından Milliyet yazarı Hasan Cemal’e yazılan mektuptan…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu