Makaleler

Şehit ve tutsak ailelerimiz mücadelemizin neresinde?

Sınıf mücadelesi içinde toplumun çeşitli kesimlerini örgütlemek için her bir kesimin özgün yanları dikkate alınarak birçok yol, yöntem ve araç kullanılır. Şehit ve tutsak ailelerimizi örgütlerken de onların yaşadıkları sorunları, hassasiyetlerini, kendi özgünlüklerini göz önünde bulundurmak gerekir.

Evladının şehit ya da tutsak düşmesi bir ana-baba için en ağır bedellerden biridir. Bu bedeli ödeyen bir ananın öfkesi, kini kabına sığmaz, taşar. Bizlerin görevi bu öfkeyi, bu kini bilinçle yoğurup doğru yere, sisteme yöneltmektir. Şehit ve tutsak ailelerine giderken ödedikleri bedeller, acılı olmaları, duygusal olmaları göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durum, örgütlenmede bir yandan avantaj ve kolaylık sağlarken, diğer yandan dezavantaj olabilmektedir. Çocuğunun şehit ya da tutsak olması nedeniyle aile bizi tanımaktadır. Kendimizi onlara anlatmakta, tanıtmakta zorlanmayız. Kimi zaman ise bilinçsizlikten ya da duygusallıktan; aile öfkesini bizlere göstermekte, sonuçtan bizleri sorumlu tutabilmektedir. Bütün bunların bilincinde olarak yaklaşıp ailelerin öfkesini olması gereken yere, sisteme yöneltmek de yine bizlere düşmektedir. Bu ailelerin öfkelerini örgütleyebildiğimiz oranda güçleniriz.

İşte tam da bu noktada, “şehit ve tutsak ailelerimizi ne kadar harekete geçiriyoruz?” sorusunu sormak gerekir. Şöyle kaba bir hesap yaptığımızda şu ana kadar sadece şehit ve tutsak ailelerimizin sayısı 500’ü bulmaktadır. Bu durum, 500 ailemizin çocuklarının düşünceleri nedeniyle bizleri tanıması demektir. Ancak bizler, şu ana kadar onca ailemizden onların çevrelerinden ne kadarını örgütleyebildik? Ya da şu ana kadar kaç şehit ya da tutsak ailemizle ilişki sürdürdük/sürdürüyoruz? Ziyaret ediyor muyuz? Düşüncelerimizi, politikalarımızı, çalışmalarımızı onlara taşıyabiliyor muyuz? Bütün bu soruların cevabı, bizlerin ailelerimizle olan ilişkilerimizi açığa çıkarmada önemli bir veri olmaktadır.

Ailelerimizle “ilgilenmeyi” sadece onları eylemlerimize, etkinliklerimize çağırmakla sınırlı tutarsak, zamanla var olan ilişkilerimiz de kopma aşamasına gelir. Ailelerimizin bizleri, mücadelemizi sahiplenmeleri için öncelikle onlara gitmesini, doğru yöntemlerle gitmesini bilmeliyiz. Şu açıktır ki onca mücadele tarihimiz, deneyimimize rağmen hala ailelerimizle ilişkilerimiz çok zayıftır. Kuşkusuz ki bu, içinde bulunduğumuz süreçten, örgüt gerçekliğinden bağımsız ele alınamaz. Bunun bir yanı, örgüt sorunu, kadro sorunu iken, diğer yanı ise ailelere yaklaşımda düştüğümüz zafiyetlerdir.

 

Ailemizi örgütlemek için ne kadar uğraşıyoruz?

Birbirine bağlantılı olarak konuyu irdeleyecek olursak; ta gerilere, ilk devrimci faaliyete başladığımız dönemlere gitmemiz gerekir. Kaç faaliyetçi, devrimci olduğunda rahatlıkla kendi ailesini de mücadeleye katma, düşüncelerini onlara da anlatma çabası vermiştir?

Aileleri; hele hele de söz konusu kendi ailemizse, örgütlemek zordur; sabır ister, yoğun emek ister. Belki bıkmadan, usanmadan defalarca aynı şeyleri söylemek gerekecektir. Çoğu aile, söz konusu kendi çocuğu olduğunda duygusal bakar. Her ne kadar bu sistemde, en ufak bir hak almak için bile mücadele etmek gerektiğine inansa da kendi çocuğu katılsın istemez. Çünkü koruma duygusu ağır basar. Bu yüzden kimi aileler, tepkisini kendi çocuğunun söylediklerini ciddiye almıyormuş gibi görünerek, onu dinlemeyerek, hatta korkutarak gösterir. Tartışmaz, sanır ki konuyu tartışmazsa, gündeme getirmezse üstü kapanır.

Böyle olunca, yeni devrimciliğe adım atan gençler, çoğu zaman faaliyetlerini ailelerinden gizlerler. Ailesinin tepkisini göğüslemeyi göze alamaz. Bu daha kolay gibi görünür. Ancak kendini kabul ettirebilmek için tartışmayı, baskı görmeyi, dışlanmayı vs. göze alması gerekir. Bu yol zordur. İşte en başta da böyle ailelerde başlar devrimcilere tepki. Haklı olarak “ailesini bile örgütleyemeyen, düşüncelerini ailesinden gizleyen devrimci olur mu?” diye sorar aile. Oysa bizler, devrimciliği gelip geçici bir şey, dönemsel olarak savunduğumuz bir yaşam biçimi olarak benimsemeyiz. İ. Kaypakkaya yoldaşın deyimiyle “düşüncelerimizi hiç kimseden gizlemeyiz”.

Amacımız kitleleri örgütlemek, devrime seferber etmektir. Çoğumuz emekçi ailelerin çocuklarıyız. Örgütlenme çalışması yaptığımız, hedef kitlemizdir emekçi aileler. Kuşkusuz bu emekçilerin içine kendi ailemiz de girmektedir. Her devrimcinin ailesini, çevresini örgütlemek, en azından tarafsızlaştırmak gibi bir hedefi de olmak zorundadır. Çok gerici, ikna edemediğimiz ailelerimiz de olacaktır elbette. Ama bunları istisna kabul ederek her faaliyetçinin böyle bir çabaya girmesi gerekmektedir.

Her faaliyetçi, ailesini kazanmak için de uğraştığında doğal olarak bu, genel faaliyete de yansıyacaktır. Bir devrimci, şehit ya da tutsak düştüğünde, ailelerin önemi bir kez daha açığa çıkmaktadır. Çocuğunu sahiplenen, savunan aile, devlete verilmiş en güzel yanıttır.

(Devam edecek) (Bir okur)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu