Makaleler

Dolar milyarderleri, dizginsiz sömürü ve “barış”

Ülkemizde dolar milyarderleri sayısı hızla artıyor. 2001 yılında ülkemiz yalnızca 5 dolar milyarderine ev sahipliği yapıyordu. 2002’de bu sayı 6’ya çıkmış ve AKP’nin hükümette bulunduğu yıllarda hızla yükselmiştir. Geçtiğimiz sene 35 dolar milyarderi varken bu sayı 2013’te 44’e çıkmıştır.

NTV’de hükümete karşı olanları temizleyip büyük ihaleler alan Ferit Şahenk ödülünü Türkiye’nin en zengini olarak alırken aile bazında ele alındığında Türkiye’nin en zengin ailesi Koç ailesidir. 2012 yılında 20 aile dolar milyarderi iken bu sene 28 aileye yükselmiştir.

Cumhuriyet tarihini ele aldığımızda 79 yılda, ülkemiz topraklarına kapitalizmin girişiyle beraber ele alındığında ise 182 yılda sadece 6 dolar milyarderi oluşturan Türkiye’deki komprador kapitalizmin AKP’nin yönetime geldiği son 10 yılda şaha kalkarak 44 dolar milyarderine ve 28 aileye ulaşması bize önemli gerçekleri göstermektedir.

Sektörel açıdan da baktığımızda ise en çok zenginlik getiren sektörlerin inşaat, enerji ve turizm olduğu görülmektedir. Bu sektörlerin en çok iş cinayetinin yaşandığı ve kayıtdışının-güvencesiz çalışmanın en yoğun olduğu sektörler olduğuna da işaret etmek gereklidir.

2001’de ağır bir krizle darbe alan ülke ekonomisi 2008’den bu yana küresel kriz olgusuyla iç içe yaşamaktadır. İhracatı oldukça artsa da ihracatın ithalata bağımlı olması cari açığa rekorlar kırdırırken ve “sıcak para” denilen spekülatif sermaye akışını uyuşturucu bağımlısı gibi sürdürmek için yüksek faizler verirken komprador burjuvazinin kârına kâr kattığını ve büyük zenginliklere ulaştıklarını görmekteyiz.

Bu zenginliğin sebebi ülkemizin sanayileşmesi ve üretimin artması değildir. Ülkemizde sanayinin ekonomi içindeki payı değişmemiştir. Ciddi bir sanayileşme atılımı olmadığı da açıktır.

Özelleştirilen kamu fabrikaları genellikle kapatılmış, yabancı sermaye de mevcut işletmeleri satın alarak giriş yapmıştır.

Yine teşvikler sonucu emek yoğun sanayi üretimi taşra şehirlere yönelse de genellikle büyük şehirlerdeki işletmelerin kapatılması ile taşradakiler açılmıştır, yani mesele aslında ucuz emeğin olduğu yere taşınma olmuştur.

Ayrıca zenginlik sağlayan sektörler de sanayi üretimini işaret etmemektedir. İnşaat, enerji ve turizm işkolları ülke ekonomisi açısından üretimi geliştiren bir işleve sahip değildir. Sürdürülebilir özelliklere sahip değildir.

Genellikle yabancı mali kaynaklardan elde edilen borçlarla yapılan bu yatırımlar da ülkede iç tüketimin aynı hızla gelişmemesi sebebiyle ciddi çıkmazlara sahiptir, ABD’dekine benzer şekilde büyük bir emlak balonu oluşmakta, inşaatı biten mülkler daha büyük zorlukla satılmakta ve dış borcun dönüşü riske girmektedir.

Bu tablo da açıkça göstermektedir ki üretime dayanmayan bu sektörlerden büyük kâr elde eden ve emperyalist tekellere uşaklık yaparak varlıklarını koruyan komprador burjuvazi, büyük ve vahşi bir sömürü düzeni üzerinden zenginleşmektedir. Kuralsız, güvencesiz çalışma rejimi üzerinden geniş emekçi kitlelerinin sefaletine dayanarak şaşalı bir yaşam sürmektedir.

Mevcut hükümet de toplumsal muhalefeti ezerek ve emek karşıtı saldırılarını istikrarlı bir şekilde sürdürerek ve daha fazla kâr için daha da saldırganlaşan sermayenin taleplerine uygun yeni saldırı yasaları ile işçi sınıfının boynuna sarılarak varlığını sürdürmektedir.

AKP hükümeti komprador burjuvaziye sağladığı büyük kârlarla ve emperyalizmin Ortadoğu’daki planlarına uygun konumlaşıyla hükümetteki konumunu korumaktadır.

Kompradorlara büyük kârlar getiren bu sektörler hükümetle yakın ilişkiler kurularak ranta dayalı bir ekonomiyi sürdürmektedir.

Ancak kârın giderek düşmesi, tüketimdeki daralma vb. sebeplerle Türk komprador büyük burjuvazi ve toprak ağaları için parlak bir gelecek yoktur.

Bunun için bir yandan sınıfa saldırırken öte yandan “1920 Misak-ı Milli sınırları”ndaki petrol ve enerji kaynaklarını ve T. Kürdistanı’ndaki ucuz işgücü ve yeraltı/yerüstü kaynaklarını yağmalamak ve sömürmek için Kürt burjuvazisi ve toprak ağalarıyla işbirliği yapmayı tercih etmektedir.

Tek bir demokratik, ulusal ve sınıfsal kazanım güvence altına alınmamışken egemenleri saran coşku ve “barış hevesi” için 1000 yıl öncesindeki savaşlara ve “İslam bayrağı” demagojisine ihtiyaç varsa onu da tekrar tekrar kullanacaklardır; ancak Türk, Kürt ve çeşitli milliyetlerden işçi sınıfı ve emekçilerin üzerindeki sömürü ve faşizmde bir değişiklik olmayacaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu