Dünya

Innsbruck’ta 25 Kasım Paneli

Innsbruck: Innbruck’ta görünmeyen emeğin görünür kılınması, kadına yönelik şiddete ve ötekileştirilen LBGT’lere yönelik politikalara karşı 22 Kasım günü panel gerçekleştirildi.

Çeşitli kurum temsilcilerinin sunu yaptığı panele 80 kadın katıldı. Innsbruck Üniversitesi salonunda gerçekleştirilen panel, tartışmalı ve ilginç konuların sunulduğu bir etkinlik oldu.

 

“Kadın çifte sömürüye maruz kalıyor”

VSTTÖ’den ChristineDevlet ve Şiddet” konulu bir sunum yaptı. Christine, devlet şiddetinin kadın üzerindeki etkisini daha da derinleştiğini belirtti.

Kapitalizm ataerkiyi geliştirdiğini ve ataerkinin kadın üzerindeki şiddeti sürekli kıldığını söyledi. Ataerkil toplumsal anlayışın kadını çifte baskı ve sömürüye maruz bıraktığını vurguladı.

 

“Fuhuş rant alanı…”

Christine’nin ardından Demokratik Kadın Hareketi’nden Armağan Uludağ Cinsel Şiddet ve Fuhuş” konulu bir sunum gerçekleştirdi. Fuhuşla ilgili genel bilgiler aktardı. Fuhuşa karşı toplumsal bilincin gelişmesinin önemini ve fuhuşun rant alanı olduğu ve önemli bir sermaye getirdiğini belirtti.

 

“Ev içi emeğin karşılı yok!”

Yeni Kadın’dan Zeynep Şakar ise görünmeyen emeğin görünür kılınması ve kadına yönelik şiddetin ev içi emeğinin özü olduğunu belirtti. Toplumsal gelişmenin motoru olarak sadece erkeğin görüldüğünü de ekledi sözlerine.

Kadının iş gücünün yeniden üretilmesinde aldığı zorunlu rol, doğal cinsiyetçi iş bölümüne evrildi. Marks ‘Ev içi yapılan işlerin  emek gücünün değerinin ve onun yeniden üretilmesi için gerekli olan geçim araçlarını değerine eştir’ der. Üretime katılan kadınların eve geldiklerinde de farklı şekilde ikinci bir üretime katılmaları zorunlu olmaktadır” sözleriyle konuşmasını sürdüren Şakar, “Ev içi emeği üreten emek, sadece kadınların omuzlarındadır ve hiçbir karşılığı yoktur” dedi.

Kadınlar, sermayenin istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda ‘itaatkar’ işgücü olarak görülürler. Sınıfsal kimlikler, davranışlar, kültür, toplumsal cinsiyetin inşası vb. kısacası kapitalizmin ihtiyaç duyduğu bir ideolojidir bu” diyen Şakar; kadınların ev içinde harcadığı emeğin; meta üretiminden başka duygusal, zihinsel, cinsel bir emek kitlesini oluşturduğuna dikkat çekti.

 

“Kadınlar yoksullaşıyor, yoksullar kadınlaşıyor”

Görünmeyen emeğin görünür kılınması talebi, ev içinde karşılıksız emek harcayan milyonlarca kadının yaptıkları işlerin, onların doğaları gereği yapmaları gerekli yatkınlıkları olan işler değildir. Bir emek harcama ve sömürü mekanizması üzerine kurulu olduğunu onlara göstermek, farkındalık yaratmak için önemli bir taleptir” diyen Şakar “Bu talep eş zamanlı yürütülecek politikalarla cinsiyetçi iş bölümünü sorgulayacaktır” dedi ve kadınların dört duvar arasına kapatılmasıyla emeğinin de değersizleştirildiğini belirtti.

Sosyal politikaların bugüne kadar kadınların omuzları üzerinde yürütüldüğünü ve devletin kendi rolünü kadınlara yüklediğini söyleyen Şakar; kadınların ev içinde yaptıkları işlerin tamamın sosyal güvenlik kapsamı dışında bırakıldığını belirterek; “Kadınların ev içindeki emeklerinin tanınması, eşitsiz konumları ve cinsiyete dayalı işbölümü kadınların giderek yoksullaşmasına, yoksulluğun kadınlaşmasına neden olmaktadır” dedi.

 

“LGBT’lere şiddet devlet eliyle sürdürülüyor”

Panelde katılımcı olarak yer alan İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği temsilcisi Kıvılcım Arat ise LGBT’lerin Türkiye’de yaşadıkları şiddeti ve nefreti dile getiren bir sunum yaptı.  Arat; Türkiye’de LGBT’lere karşı şiddetin teşvik edildiğini ve devlet eliyle yürütüldüğünü vurguladı. Özelikle vali ve emniyet yetkililerin LGBT’lere karşı özel yetkileri olduğunu ve keyfi davrandıklarını söyledi. 

Yaklaşık olarak yılda 25 LGBT’nin feci şekilde öldürüldüğünü belirten Arat; yaşanan cinayetlerin birçoğunun işkence yapılarak gerçekleştirildiğini söyledi. Toplumsal algının ve hakim feodal kültürün kıskacındaki bir ülkede, bir LGBT’li olarak kendini ifade etmenin hiç de kolay olmadığını vurguladı vurgulayan Arat; LGBT’lerin kendilerini toplumda gizlediklerini ve kimseye açmadıklarını belirtti.

 

“Sosyalistler sınıfta kaldı”

Türkiye’de sol ve sosyalist hareketin de LGBT’ler konusunda gerilikleri ve ön yargılarının olduğunu ve LGBT’lerin sorunlarına sahip çıkmadıklarını belirten Arat; “Şiddetin her türlüsüne karşı olması gereken sol-sosyalist hareket; LGBT’ler konusunda maalesef sınıfta kalmıştır” dedi.

Bazı hareketlerin devletin ve toplumun sürdürdüğü ötekileştirme ve nefret söylemlerini kullandıklarına dikkat çeken Arat; “Bu hareketler kendilerini sorgulamalı ve politik yaklaşımlarını gözden geçirmelidirler” dedi. Bazı kadın hareketlerinin bu konuda yeni bir yönelime girdiklerini, yaklaşımlarında olumlu bir değişim olduğunu ama yeterli olmadığını da sözlerine ekledi.

Devrimci hareketlerin devletin yaklaşımı gibi bir yaklaşımla ezilen, baskılanan, hor görülen, nefret edilen, ötekileştirilenlerin sorunlarına sahip çıkması gerektiğini, bunun içinde de LGBT’lerin önde geldiğini vurguladı.

Sunumların ardından Ajda ve Yüksel bir müzik dinletisi verdiler. Müzik dinletisinin ardından konuşmacılara yönelik sorular ve cevapların ardından panel sonlandırıldı.

 

Resimler için tıklayınız

 

Kaynak: www.yenidemokratkadin.net

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu