Kültür&Sanat

“Cumartesi Anneleri’ tekrar konuşulsun yeter”

Küf’ filmiyle Venedik’te kazandığı ‘Genç Aslan’ ödülünü Cumartesi Anneleri’ne adayan Ali Aydın, “Sinema bu sorunları çözmez ama yeniden gündem olmasına vesile olabilir” diyor

Film Venedik’e seçildiğinde ne düşünmüştünüz?

Açıkçası seçilmesi kâfiydi. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum. Filmin ödül alması gibi bir fikre hazırlamadım kendimi.

Bağımsız film yapanlar beklenti içine giriyor tabii ister istemez. Galayı yapıp geri döndük. Bizi ödül töreninden bir gece önce arayıp çağırdılar.

Aradıklarında ödül beklentisi oluştu mu?

Eğer bir festival ödül günü arıyorsa bu bir ödül var anlamına geliyor. Heyecanlandık ister istemez.

Filmin galası nasıl geçti. Ünlü İtalyan yönetmen Nanni Moretti de katıldı ve filmin dağıtım haklarını satın aldı. Nanni Moretti’nin gala günü geleceğini bilmiyordum. Otel lobisinde bekliyorduk ve haber geldi geleceğine dair. Bizimle birlikte otelden sinema salonuna kadar yürüdü. Sonunda söyleşiye katıldı. Dünyaca ünlü bir yönetmen, çok iyi filmleri var. Geçen yılın Cannes jüri başkanı… Onun yanımızda olmasının fazladan beni mutlu eden yönü daha fazla insanın filme odaklanacak olmasıydı. Filmin önüne geçecek hiçbir şey yapmadı. Ekibin bir parçası gibi davrandı.

Filmle ilgili bir şey söyledi mi?

Hikâyenin kahramanı olan babanın hikâyesini çok etkiliği bulduğunu, İtalya haklarını almaktan mutluluk duyduklarını söyledi. Filmin İtalya ’da vizyona gireceği zaman bizi davet etti

Törende ödülü ‘Cumartesi Anneleri’ne adadınız… Toplumsal anlamda yalnızlaştırılmış ama kıymetini bilmediğimiz kadar onurlu bir şey yapıyorlar. Ben onların adını orada söyleyerek bir anlamda destek olmak istiyorum. Hâlâ baskı altındalar çünkü. Tekrardan hatırlatmak istedim. Yaptıkları şey o kadar kutsal ve o kadar unuttuğumuz bir şey ki. Özel bir şey istemiyorlar: Ellerinden alınan evlatlarını istiyorlar. Kendilerinin olan bir şeyi istiyorlar. Kimse evlatlarını bularak onlara karşı vefa borcunu ödemeyecek.

Bir kayıp hikâyesi anlatma fikri nasıl şekillendi peki?

‘Cumartesi Anneleri’ fikirlerini söyleme cesaretine sahip. Ama babalar içe dönük yaşıyorlar. Osman Efeoğlu var. Ali ve Ayhan Efeoğlu’nun babası. İki oğlu da gözaltına alınıyor iki yıl arayla, bir daha haber alınamıyor. Bu beni çok etkiledi. Babalar bu zorluğu içlerinde yaşıyorlar. Biraz da toplumun babaya verdiği dik durma zorunluluğundan kaynaklanıyor. Bu yüzden bir babanın hikâyesi üzerinden gitmek istedim. Bir de anneyle çok çabuk temas kurabilirsiniz. Ama babayla kurmak zor. Bu yüzden de baba fikrinden yola çıktım.

Türkiye ’de birkaç sinemada ve belgesellerde kayıp öyküleri anlatıldı. Peki ‘Küf’ü ayıran en temel fikri ve özelliği ne? Kayıp hikâyeleri temelde vicdan teması üzerine kurulur. Benim karakterim toplumdan vicdan bekleyen bir karakter. Ben filmin içinde bir durumla kendi karakterimi de vicdan azabı içine düşürdüm. Toplumun faili meçhullere baktığı halden faklı çözülüyor burada mesele. İtiraf edebilme cesaretini gösteriyor. Zor bir film ve bilinçli bir tercih. İnsan olma halini, üzerlerindeki baskıyı, yalnızlıklarını, kendi kendilerine geliştirdikleri çözüm mekanizmalarını anlamak gerekiyor. ‘Küf’ tamamıyla buna odaklanan bir film oldu.

Peki sinemanın bu sorunların çözümünde etkili olabileceğini düşünüyor musunuz?

Şunu söyleyebilirim. Filmi yaparken bu meseleye bir derman olmayacağına adım gibi emindim. Filmler çözümler açmaz. Ama olmasını arzu ettiğim şey en azından tekrar gündeme gelmesi. Yeniden konuşulması benim için yeterli bir ödül. Bir gün bu filmle ilgili birkaç cümle edilirse bununla ilgili olsun istiyordum. Cumartesi Anneleri’nin tekrar konuşulması benim için tatminkâr bir duygu.

Böyle bir ödül sorumluluk da yüklüyor. Yeni filmler için… Filmin bu ödülü alması beklemediğim bir şeydi. Ama bir sonraki filmin tretmanını daha önce yazdığım için bu kafa karışıklığının projenin seyrini bozmayacağını düşünüyorum. Bir baskı oluşturur mu? Valla bertaraf ederim diye düşünüyorum.

İlk filmde böyle önemli bir başarı elde etmek, yapımcının önemini de ortaya çıkartıyor sanırım?

Çok haklısın. Bir kere Sevil Demirci, Gökçe Işıl Tuna, Cengiz Keten ile çalışarak büyük rahatlık yaşadım. Dokuz ay kurguda uğraştık ve hiçbiri bana bir şey demedi. Postprodüksiyonu Berlin’de en iyi koşullarda yaptım. Yapımcı olmadan olmazdı bunlar. Sevil’in deneyimi çok işe yaradı. Filmi biçimlendirmekten başka hiçbir şeyle ilgilenmedim. Hiçbir sorun da bana yansıtılmadı. Filmin seyrüseferi de iyi başladı. Benim fikrim alınmadan hiçbir adım atılmadı. Televizyon ve sinemada asistanlıktan başka bir şey yapmamıştım. Güvenip taşın altına ellerini soktular.

Altın Portakal’da yarışacak şimdi?

Nasıl karşılanacağını çok merak ediyorum. Heyecanlıyım açıkçası…

VENEDİK DE ÖDÜLLER

Altın Aslan: Pieta (Kim-Ki Duk)

Yönetmen: Paul Thomas Anderson (The Master)

Aktör: Joaquin Phoenix, Philip Seymour

Hoffman (The Master)

Kadın Oyuncu: Hadas Yaron (Fill The Void)

Jüri Özel Ödülü: Ulrich Seidl (Paradise: Faith)

Genç Aktör: Fabrizio Falcone

Senaryo: Olivier Assayas (Something In The Air)

Geleceğin Aslanı: Küf (Ali Aydın )

FIPRESCI Ödülü: The Master

Kaynak:10 Eylül Radikal/Şenay Aydemir

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu