DerlediklerimizGüncel

FEHİM TAŞTEKİN |Barış yerine mezar kazmak

Hava zehir gibi. Herkes daha fazla ölüm için el yükseltiyor. Analar “Benim canım yandı, başka canlar yanmasın, yeter artık barış olsun” diyemez hale getiriliyor. Ölümden gayri dilek, intikamdan gayri yemin yok.

Kırık dökük evlerin ışıkları yine açık, balkonlarda Türk bayrağı, annelerin yüreğinde ateş!
40 yıllık lanet bir döngü. Barışı inşa etmek yerine mezar kazan siyaset çatışmadan beslendiği sürece de değişeceği yok.

Kendi siyasi bekasını anaların gözyaşında gören virüs, semirdiği saraydan toplumun bütün organlarına yayıldı. Barış söylemi lanetlendi, söyleyenler hapsedildi. Hava zehir gibi. Herkes daha fazla ölüm için el yükseltiyor. Analar “Benim canım yandı, başka canlar yanmasın, yeter artık barış olsun” diyemez hale getiriliyor. Ölümden gayri dilek, intikamdan gayri yemin yok.

Yaratılan onca düşmanlığa rağmen bir kişinin bile toprağa gömülmeyeceği sayfaya geçmek hala mümkün. Bir barış iradesiyle, yalın ve cesur. “Bir gece ansızın barış gelebilir, şafakta savaş bitebilir” diyebilen bir irade. Siyasi otorite isterse çözüm erişilmez değildir. Kandan beslenen, ırkçılıkla yoğrulan, dinle kutsanan çatışma döngüsünden barışa yol açacak içimizdeki özü henüz tam olarak yok edemediler. Maalesef vakit daralıyor, Türkiye o noktaya doğru hızla gidiyor.

***

AKP iktidarı 2015’te iki seçim arasında savaştan yana tercihini yaptığından beri “askeri operasyonlarla terörü bitireceğine” dair sözlerle başta evladını askere gönderen aileler olmak üzere bütün bir halkı yanıltıyor. Çatışma stratejisiyle toplumun bütün sinir uçlarıyla oynayıp halkları birbirine düşmanlaştırdı; önlenebilecek gerilimlerin bile bile önünü açtı, ardından Nusaybin’deki gibi şehirlerde “Gazze görüntüleri” oluşturdu. Diğer tarafta Suriye’den Irak’a tüm güney sınırlarını sıcak bölgelere dönüştürdü.
Güvenlik kemeri, yeni üs, ilave kontrol noktası, kartal yuvası, kalekol derken kendi askerini Suriye ve Irak’ın derinliklerinde saldırıya açık alanlara dağıttı. Yeni bir siyasi nara için askerini hesapsız operasyonlara sürdü. Planların tıkır tıkır gittiği ve kesin sonuçlar alındığı izlenimi yarattı.

Ne var ki sonuç vaat ettiğinden farklı. 30 kilometre derinliğinde ‘güvenli bölge’ çabaları yerelde insanların nasibine yıkım ve felaket getirirken bizim ocaklarımıza da daha fazla ateş düşürüyor. Toprağa düşenleri ayetle, şiirle, hamasetle kutsayarak insani kayıpları sıradanlaştırıyor, “Neden yaşatamıyorsun” sorusunu tepeliyor, acıdan gayri bir şey üretmeyen siyasetine dokunulmazlık kazandırıyor. Ne kahredici; gencecik insan neden öldüğünü bilemiyor, ne için gittiğini, neden toprağa düşmek zorunda olduğunu…

***
Yeni askeri teknik “terörle mücadele” adı altındaki değerlendirmede daha fazla sapma yarattı. Vurma gücü, gözetleme kapasitesi ve erişim menzili arttıkça sorunu güçle çözeceğine dair özgüven daha da derinleşti.
2019’dan beri Pençe operasyonlar serisinin temelinde “Bu sefer kökten bitireceğiz” diyen kararlılık vardı. 23 Nisan 2021’de Zap, Metina ve Avaşin kamplarına yönelik yeni bir harekât başladığında dönemin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ilk iki günde toplam 1132 hedefin vurulduğunu, 120 hedefin etki altına alındığını, sahaya intikal eden komandoların onlarca PKK’liyi öldürdüğünü söylüyordu. Her operasyonda benzer rakamlar döndü. Geride bir avuç örgüt üyesinin kaldığını, devletin bunların ayakkabı numaralarına varıncaya kadar bildiğini söyleyenleri zikretmeye değmez.
Elbette ciddi gelişmeler oluyordu: Türk ordusu Avaşin’de Mervanos alanına indirme yapıyor, Mamreşo Tepesi’nde tünelleri gaza boğuyor, Piramit Tepesi’ne konuşlanıyor, Zap bölgesinde Kinyaniş Nerwê Boğazı ve Bedewê Kalesi’ne indirme yapıyor, Metina bölgesinde Zendura Tepesi’ni ele geçiriyor, Koordine boğazına asker gönderiyor, Derarê mıntıkasını birbirine katıyordu.

Bu operasyon iki ay önce Gare’deki rehine kurtarma fiyaskosunun yarattığı psikolojik sarsıntıdan çıkıldığını gösteriyordu. Harekât Kobani davasının başladığı haftaya da denk getirilmişti. Böyle ölümcül başlangıçlar illaki bir iç gündemle ya da tarihsel bir olayla çakıştırılıyor. 2016’da Fırat Kalkanı Harekâtı da Osmanlı’nın Suriye’yi ele geçirdiği Mercidabık Savaşı’nın 500’üncü yıl dönümüne denk getirilmişti. 2018’de “Afrin zaferi” 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin 103. yıl dönümünde ilan edilmişti. 2019’da Barış Pınarı Harekâtı, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasının 20. yıl dönümünde başlamıştı vs.
Yıllar içinde Kürdistan’da üsler ağ gibi yayıldı; Türk askeri Bamerni’nin yanı sıra Seramiş, Kani Masi, Begova, Amedi ve Batufa gibi onlarca yerde konuşlandı. 2020’de Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı sınırın 40 kilometre kadar derinliğine inen alanlarda 37 üssün kurulduğunu duyurmuştu. 1990’larda açılanlar dahil üslenme alanları 80’i geçmişti.
Üsler için yollar açılırken ormanlar yarılıyor, ağaçlar kesiliyor, korucu ağalar kereste zengini yapılıyor. 1990’lardan beri köyler bir bir boşalıyor. Yine 2020’de Türk basınının çizdiği tabloya bakılırsa Türk ordusu Zaho’ya bağlı Derkar ve Batufa arasında sınırdan 15-40 km derinlikte 12 noktada kontrolü sağlıyordu. Bu, PKK’nin sınır hattından iç kesimlere uzanan geçiş yollarının büyük oranda kapatıldığı anlamına geliyordu. PKK’li kaynaklar da yeni stratejinin örgütün harekât kabiliyetini sınırladığını, kamp alanlarında kalabalıklar halinde bulunmaya izin vermediğini ve farklı tedbirler almaya ittiğini söylüyordu. Fakat üslerin artması yeni bir sonuç da doğurdu: Türk askerleri ile PKK’lilerin bulunduğu alanlar artık iç içeydi. Yaz kış demeden zorlu koşullarda askeri mevzilerde tutmak da riskleri artırmıştı. Askerleri ölümle soluk soluğa bırakan bu durum kimin umurunda. Saray ehlinin mi? Asla.

***

Operasyon ve konuşlanma stratejisiyle bir “karşı koridor” hedeflendiğini Cumhurbaşkanı Erdoğan da 2022’de şu sözlerle ortaya koyuyordu: “Güney sınırlarımızı bir uçtan diğer uca 30 kilometre derinliğinde bir koridorla güvence altına alana kadar mücadelemizin bitmeyeceğini tüm dünyaya bir kez daha ilan ediyorum.”

Malazgirt Savaşı’nın 951. yıldönümünde konuşuyordu; “Cudi’de, Gabar’da, Tendürek’te, Bestler Deresi’nde ezdik, ezmeye devam edeceğiz” diyordu.
1 Ekim 2023’te Ankara’da İçişleri Bakanlığı’na saldırıdan sonra dağlar ve vadiler yeniden bombalanırken Erdoğan güvenli bölge hedefini tekrarladı. Fakat bir İsraillileşme eğilimi de uç veriyordu. Dışişleri, İçişleri, MİT ve Genelkurmay arasındaki güvenlik toplantısından sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yeni angajmanı şöyle duyuruyordu:

“Irak ve Suriye’de PKK/YPG’ye ait bütün altyapı, üstyapı tesisleri, enerji tesisleri bundan sonra güvenlik güçlerimizin topyekûn meşru hedefidir. Üçüncü tarafların PKK/YPG’li tesislerden ve şahıslardan uzak durmasını tavsiye ediyorum.”
Angajmana uygun Fırat’ın doğusundaki sivil-asker fark etmeksizin alt yapı tesisleri günlerce vuruldu. Petrol istasyonları, elektrik santralleri, gaz dolum tesisleri… 7 Ekim’de Gazze savaşı patlak vermeseydi daha da devam edecekti.
Irak’tan gelen acı haberlere paralel olarak Suriye’de altyapıyı felç eden operasyonlar yeniden başladı. Gözler Gazze’deyken! Netanyahu Erdoğan’ın, Erdoğan da Netanyahu’nun elini kolluyor sanki.
Bölge halklarına yapılan kötülüklerin haddi hesabı yok. Bunun ülkeyi güvenli kılacağına dair iddianın temeli de yok.
Erdoğan imkânsız bir koridor hedefiyle iç siyaseti dilediği gibi harmanlıyor, itiraz edeni sîgaya çekiyor, muhalifin muhalifliğini hiçliyor. Suriye’de askeri harekatlarla, SİHA suikastlarıyla, obüs toplarıyla, vekil güçleri ve savaş ağalarıyla kurdukları düzenle yarattıkları şey “güvenli” değil “düşman kuşak”. Bunu da tersine çevirmek bir günlük mesele, sadece tercih meselesi.

***

Kürt sorununu hak-hukuk temelinde çözmeyip sınırların altına iten, arkasından savaş takımlarını gönderen siyasetin ceremesini sadece Türkiye değil komşuları da çekiyor. Bu siyaset çatışmanın alanını genişletip sorunun muhataplarını çoğalttı. “Terörle mücadele” başta Suriye, Irak ve İran olmak üzere bölgesel ve uluslararası aktörlerle ilişkileri tanımlayan birincil faktöre dönüştü. Bağdat’la petrol sevkiyatı, ulaşım koridoru ve su meselesine dair pazarlık “terörle mücadele” koşuluyla başlıyor.

Ama çıkmazlar da büyük. Operasyonun alanı derinleştikçe sorun da derinleşiyor. “İkinci Kandil olmayacak” denilerek Şengal hedefe konuldu; bölgede ne askeri ne de siyasi tablo değişti. Ezidilere “Erdoğan, IŞİD’in yarım bıraktığını tamamlıyor” dedirten operasyonların ürettiği bir sonuç yok orada. KDP’ye her dediğini yaptırırken KYB’yi tehditlerle İran’a daha fazla mahkum ettiler. İran, Kerkük’ten Şengal’e kendi oyununu oynarken Türkiye yanlış politikalarla kendi kendini açığa düşürdü. Türkmenlerin Kerkük’te Kürtler ve Araplarla ilişkilerini de zehirlediler. 18 Aralık seçim sonuçları da ortada; merak ediyorlarsa hayal kırıklığındaki Türkmenlerin öfkesi nereye patlıyor diye dostlarına kulak verebilirler.

Suriye’de de kapımıza tonlarca sorun yığan müflis bir siyaset ‘Kürt’ çengeline takılıp kaldığı için terk edilemiyor.
Evet teknikle erişilemez vadilere erişildi, çıkılmaz tepelere çıkıldı. MİT, SİHA’larla dokunulmazca o coğrafyadan bu coğrafyaya suikastlar da düzenliyor. Türk’ün gücü her yerde! Ve fakat 4 yıl sonra bir gece ansızın 6 askerin cenazesi geliyor, ertesi gün tekrar 6 eve ateş düşüyor. Demek ki tasarlanan sonuç ile kapımıza gelen sonuç aynı değil.
Gencecik insanlar toprağa düşüyor; siyaset barışı inşa edemediği için, siyasetçi kandan beslendiği için…

Gazete Duvar 25 Aralık 2023

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu