Makaleler

Gıda fiyatlarındaki artışın ardında emperyalist sermaye var -1-

Gıdalar… Öyle görünüyor ki fiyatları ile hep gündemimizde olacak. Kaldı ki son yıllarda hemen her yaz gıda krizi gündeme taşınıyor. Bir panik havası estiriliyor. Gıda fiyatlarını her an her şey etkiliyor. Fiyatlar bir anda ulaşılamaz boyutlara gelebiliyor. Rüzgar bile esse yükselebiliyor.

Peki, gıda fiyatlarını sürekli artıran, hassaslaştıran nedir? Bu soruya o kadar çok yanıt veriliyor ki; sapla saman birbirine karıştırılıyor. “Neden” olarak sıralananlar arasında “küresel ısınma”, “nüfus yoğunluğu”, “doğal afetler” ilk sırada yer alıyor. “Tarımda Tekelleşme”, “Tarımsal Yakıt”, “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)”, “Toprak Alımları”, “Spekülatörler” bunlar da ikinci sırada yer alıyor.

Bu soruya gıda fiyatlarındaki artışa neden olarak ikinci sıradakileri gösterenler; GDO’nun, tarımsal yakıtın, toprak alımlarının ve diğerlerinin sermaye hareketinin kendisi olduğunu söylemiş oluyor. Tam da burada bir yanılsama yaratıyorlar.

Sermayeyi akladıklarının farkına dahi varmıyorlar. Sermaye hareketi, aşırı üretim, aşırı kâr olarak özetlenen meta üretimi sermayenin, kendi hareketini daha hızlı tamamlamasını sağlayan araçlardır. Meta üretimini artıran, meta dolaşımını hızlandıran, azami kâr sağlayan birer araçtır bunlar. Bu nedenle ön planda olan sermaye değil, onun araçlarıdır.

Dolayısıyla aşırı üretim ve azami kâr hırsının yarattığı sorunlarda, neden olarak sermaye görülmez, sermayenin kullanmış olduğu araç neden olarak görülür. Sanayi devrimi ile makineleşmenin yoğunlaşması sonucu işçilerin işinden olmalarında esas suçlunun makineler olduğunu sanıp makineleri kırmaları gibi… 2008 gıda krizinde spekülatörlerin günah keçisi ilan edilmesi gibi…

Sermaye, kâr alanı olarak gördüğü sektöre yöneldiğinde, bu sektörü kendisine tabi kılmanın araç ve yöntemlerini yaratır. Bu araç ve yöntemlerin içine bürokrasi, politika, kurum ve kuruluşlar ve tabii ki şirketler de dahildir. Sermaye, bu araçları tüm etkinliği ile kullanır. Çıkan sorunlardan da bu araçlar sorumlu tutulur. Ve hatta bizzat sermaye tarafından suçlu gösterilir; Vezir feda edilir.

Böylece tali olan araçlar, esas neden olarak sermayenin yerini alır. Sermaye, kendi yarattığı sorundan tereyağından kıl çeker gibi sıyrılır. Gıda fiyatlarının artışında neden olarak sıralananlar sermayenin tarım sektörünü kendisine tabi kılmanın aracıdır. Tarımda aşırı üretim ve azami kârı sağlamada sermayenin önemli araçlarıdır. Neden olarak sıralananların hiçbiri, sermaye hareketinin kendisi değildir. Dolayısıyla gıda fiyatlarının artışında da sadece birer etkendirler.

Bu etkenleri ayrıntısıyla ele aldığımızda, sermayenin, tarım sektöründe nasıl bir hakimiyet kurduğunu, gıda fiyatları üzerindeki tahakkümünü, aşırı üretim ve aşırı kârı nasıl sağladığını görmek mümkün hale gelir. Sermayenin hareketi bu etkenlerde açığa çıkar. Sermayenin aracı olan etkenlerin bu niteliği, gıda fiyatlarındaki artışın bir nedeni değildir. Sermayenin sırrını açığa vuran hain tohumlardır.*

Gıda fiyatları üzerinde sermaye tahakkümünü sağlayan araçlar, gıda fiyatlarının artışına neden olarak gösterilen; Tarım tekelleri, tarım borsası, toprak alımları, tarımsal yakıt ve GDO’dur.

“Tarımsal gıda ürünlerinin bir dünya fiyatı yok. Bu sadece uluslararası bir fiyat: ki o da en ‘rekabetçi’ olanın dayattığı fiyattır.” (Özgür Üniversite Formu-sayı: 28, s. 30)

Tarımda emperyalist tekelleşmenin ya da gıda fiyatları üzerinde oynanan oyunun özlü bir ifadesi bu alıntı. Bu ifadede dikkat çeken unsur “en rekabetçi” vurgusudur. Kapitalist ekonomide rekabet, sermaye olarak güçlü olmayı zorunlu kılar. Sermaye ekonomik üstünlük içinde tekelleşir. Bulunduğu alanda tüm denetimi elinde tutmak ister. Bugün dünya tarım sektöründe yaşanan tam da budur.

gıda fiyatlarııTarımda rekabetçi olanlar Ulusötesi Tarımsal Gıda Devleri (TNAC) olarak adlandırılıyor. Bu dev tekeller bir anda ortaya çıkmadı. Bir geçmişleri var. Tarımda tekelleşme süreci içinde sermaye değişik ekonomi stratejileri uyguladı. Uygulamaya da devam ediyor. Sermayenin tarımsal hâkimiyet için uyguladığı stratejiler, uygulanan yere, bu yerin iktisadi ve siyasi koşullarına göre belirlenmiştir.

1980’lerde dünya ekonomisi yeniden düzenleniyordu. Sermaye ulusötesi alanda dizginsiz hareket edebilmek için “serbest ticareti” savunuyordu. Yarı-sömürgelerin ekonomileri buna göre yapılandırıldı. Sermayenin bu dönemde ticari işbölümü şeklinde tarımda hakimiyetini artırıyordu. Bu işbölümü, emek yoğun üretimi yarı-sömürgelere, sermaye yoğun üretimi emperyalist ülkelere kaydırıyordu.

Bu strateji ile devasa tarımsal üretim gerçekleştiriliyor, üretilen metalar “serbest ticaret” kapsamında uluslararası piyasaya sürülüyordu. “Serbest ticarette” uluslararası piyasaya çekilen yarı-sömürgeler, emek yoğun üretimle (ilkel alet ve yöntemlerle), sermaye yoğun (makinelerle ve yeni yöntemlerde) üretim yapan emperyalistlerle rekabete sokuluyordu. Böylece yarı sömürgeler piyasa dışına itiliyor, tarım sektöründe emperyalist sermayenin önündeki bir engel kaldırılıyordu.

Emperyalist sermaye için bu yeterli değildi. Yarı-sömürgelerin tarımsal dinamiği hala bir engeldi. Zira bu ülkelerde ekonomi tarıma dayalıydı ve nüfusun büyük bölümü tarımsal üretim yapıyordu. Bu durum sermayenin yerel alanda tarımsal hakimiyetini engelliyor, yarı-sömürgelere girdiğinde de kendisini güçlü bir rekabet bekliyordu. Sermayenin, yarı-sömürgelerde rekabet sorunu ile karşılaşmamak için geliştirdiği strateji “birleşme” adı verilen çıkar ortaklığıydı.

Yarı-sömürgelerdeki komprador sermaye ile “ortaklık” kuran emperyalist sermaye, rekabet olgusunu ortadan kaldırdı. Hiçbir ulusal tepki ile karşılaşmadan yarı-sömürge pazarlarında rahatça sömürü ağını kurdu. Bu sömürü ağı fikri ve sanayi varlıkların (yeni teknoloji ve patent hakkı, GDO, marka, araştırma-geliştirme vb.) yarı-sömürgelere taşınıp, bu ülkelerin geliştirilmesi adına yapıldı. Fakat durum tam tersi oldu.

Sermaye, bu varlıklarını kullanarak yarı-sömürgelerde tarımsal hâkimiyet sağladı. Teknoloji taşıma (ki bu da 1950’lerde tanktan bozma traktörlerin yardım diye verilmesi gibi eski teknolojiydi) yarı-sömürgelere pahalıya patlamış oldu.

Tarım piyasasında sağlanan hakimiyet sermaye açısından tarımsal üretim sürecine tam hakimiyet değildir. Piyasa dışında olan üretim ve üretilen ürünün pazara gelene kadarki tüm ara sektörler sermayenin hedefidir. Sektörlerde, üretimden tüketime kadar olan tüm aşamalarda tek söz sahibi olmak isteyen sermayenin izlediği strateji, dikey bütünleşme olarak adlandırılıyor.

Tarımsal üretimin en üst aşamaları ile en alt aşamalarının tek bir şirketin bünyesine taşındığı zaman gerçekleşen bir modeldir dikey bütünleşme. Bu yöntemle sermaye tarımsal üretimin tüm aşamasına hakim hale geliyor. Dikey bütünleşme üretimden tüketim aşamasına kadar ara sektörlerde şirketlerin birleşmesi veya birbirini satın almasıyla gerçekleşiyor. Ve sektör güçlü olan sermayenin tekeline geçiyor.

Dikey bütünleşmeden sonra hangi ürünün ne kadar üretileceği, ne kadar satılacağı, ne kadar stoklanacağı ve hangi fiyattan satılacağı sermayenin tekelinde oluyor.

* Hain (Traitor) Tohumlar; bitkinin yalnızca üreme yeteneğini kısıtlayan, onun kalıtım özelliklerini de kontrol ediyor. (Devam edecek)  

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu