Güncel

Biz Karşı Çıkarsak…

Güç/gövde gösterisini geçtiğimiz günlerde düzenlenen şaşalı AKP kongresiyle yapan Türk hâkim sınıfları, görünen o ki yeni bir dönem için önemli bir hazırlık yapıyor. 10 yıllık hükümetine rağmen bugüne kadarki “iktidarların” aksine oy oranı düşmeyen aksine artan AKP ile gözlerini daha yükseklere diken egemenler, Türkiye’yi Ortadoğu ve Balkanların Çin’i yapmak istiyor. Çin’den kasıtın, ucuz iş gücü, esnek/güvencesiz yaşam, temel hak ve özgürlükler üzerindeki baskıların arttırılması olduğu ise aşikar.

Hâkim sınıflar, AKP eliyle toplum üzerinde yarattıkları etkiye öylesine güveniyor ki milyonlarca insanın yaşamını alt üst edecek projeleri “korkusuzca” yaşama geçiriyor. Milyonlarca insanı mağdur edecek, evinden yurdundan edecek, kent yoksullarını şehir merkezlerinden sürecek olan Kentsel/Rantsal Dönüşüm Projesi 5 Ekim beklenmeden yaşama geçiriliyor. 35 ilde 7 milyon binanın yıkılmasını içeren bu büyük proje uzun yıllara yayılacak.

TOKİ’ye adeta padişah yetkilerinin verildiği söz konusu dönüşümün, hedefindeki emekçi yığınların sessiz kalacağını düşünmek yanıltıcı olur. Şimdilik hasar gören kamu binalarının yıkıldığı projede, sıranın kısa sürede yoksul emekçilere geleceği ise açık. Projeyle birlikte sınıf mücadelesinde yeni dinamiklerin, yeni çatışma ve direniş alanlarının ortaya çıkacağı da söylenebilir.

Astronomik rakamlara ulaşan cari açığı, inşaat sektörüyle azaltmayı ve ekonomiyi ayakta tutmayı hedefleyen AKP, kuşkusuz bununla yetinmeyecekti. Doğalgazdan elektriğe kadar birçok kalemde adeta sağanak gibi yağan ve devam edecek gibi görünen zamlarda bu kaygıyla uygulamaya geçirildi. Bunun sonucunda açık ki ülke ekonomisi “büyüyecek” ancak biz daha fazla yoksullaşacağız, yaşam koşullarımız daha da zorlaşacak.

Türk hâkim sınıflarının emekçi yığınlara dönük saldırganlığı aynı zamanda komşularına yönelmiş durumda. Suriye’deki gelişmelere “iç sorunumuz” diyen Türk devleti, yürüttüğü politikalarla ülkemizi savaşın eşiğine getirmiş bulunuyor.

AKP hükümeti, Suriye konusundaki provakatif, savaş kışkırtıcısı tavrıyla topraklarımızı kana bulamaya hazırlanıyor. Meclisten geçen Suriye tezkeresi, TC’nin; Suriye’ye yönelik saldırganlığının artacağını ve coğrafyamızı emperyalistler arası dalaşın daha fazla içine çekeceğini gösteriyor.

Savaşa girmek için çıkarılmadı caydırıcılık özelliği var” dense de tezkere, TC’nin Suriye konusunda daha cüretli/saldırgan olacağını gösteriyor.

Bunun çeşitli milliyet ve inançlardan emekçi halkımıza daha fazla baskı, şiddet , yoksulluk ve ölüm getireceğine şüphe yok.

Türk hâkim sınıfları geçmişte defalarca yaptıkları gibi emekçi halkımızın kanını, emperyalist efendileri için dökmek istiyor! Tamda burada kilit soru ortaya çıkıyor.

Gerek Kentsel Dönüşüm, zamlarla daha da derinleşen sömürü gerekse de Suriye’ye dönük saldırganlık politikası AKP tarafından yaşama geçirilebilir mi? Evet geçirilebilir. Elbette tek bir şartla, biz karşı çıkmazsak!

Hâkim sınıflar, emekçi yığınları politikalarına angaje edebildikleri oranda başarılı olabilir, iktidarlarını sürdürebilirler. Bu sınıf mücadelesinin bir yasasıdır. Yığınlar, egemenlerin sömürü politikalarına tepki verdikleri, başkaldırdıkları, örgütlendiklerinde ise tüm hesapları suya düşer. Onların en büyük korkusu budur. Tüm enerjilerini, kitlelerin bu gerçeğin farkına varmasını, bilinçlenmesini, bir araya gelmelerini engellemek için harcarlar.

Diğer gündemlerden farklı olarak tezkere konusu savaşı, acı ve gözyaşını hatırlattığı içinde bu alanda egemenlerin büyük bir ikna operasyonuna ihtiyaç duyduğu bir gerçek.

Sözgelimi, GMF’nin Haziran ayında yaptığı ankette “Türkiye Suriye’ye müdahale etmeli midir ?” sorusuna olumlu yanıt verenlerin oranının yüzde 32.  Benzer biçimde 3251 kişiyle yapılan And-Ar araştırmasında bu soruya olumsuz yanıt verenlerin oranı ise yüzde 67.1.(Türkiye Suriye ile savaşa ne kadar yakın? Cengiz Çandar/ 6 Ekim 2012) Bu durum yüzde 50’nin üzerinde oy alan bir parti için büyük bir açmazdır.

Ama aynı zamanda devrimci, ileri ve yurtseverler tarafından üzerine daha fazla yoğunlaşılması gereken bir gerçek. AKP’nin Suriye’ye dönük saldırganlığına karşı durmak, toplumdaki bu güçlü duyguyu açığa çıkarmak büyük önem taşıyor.

ABD’nin Irak işgali sırasında, 1 Mart’ta Ankara’da toplanan yüz bin insan, Irak tezkeresinin meclisten geçmesini engellemişti.

Bugün bu fırsatı kaçırmış olabiliriz ama o güne ilham olan “biz karşı çıkarsak yapamazlar” sloganının güncelliğini kaybettiğini kim iddia edebilir?

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu