Güncel

Yorum | AKP’nin kan davası ve bir itiraf: Gezi İsyanı

Aradan geçen sürede bu gözdağı niteliğindeki davanın açılmış olması yeni Gezi’lerden ne denli korkulduğunu, yeni patlamaların ne denli yakın olduğunu göstermektedir.

Yönetmek için heybesinde şiddet, baskı ve tehditten başka bir şey bulunmayanların her olaya aman yıkılıyoruz fobisiyle yaklaşmaları oldukça doğaldır.

Halk ile kendisi arasında şiddeti bir politika belleyenler için AKP’ye yönelmiş başkaldırı, isyan, hayır aniden bir kan davası konusuna dönüşebilir.

Kan davasının sürgit devam ettiği iki aile arasında karşı aşiretten birisi görülürse çoluk çocuk demeden cezası oracıkta kesilmelidir. Gezi İsyanı da AKP’de böylesi bir güdüyü tetiklemiş oldu. Bu isyana katılan her kimse cezası maziye bırakılmamalıdır. Kendini ezmeye kodlamış bir devletin fil gibi hareket etmesi onun türüne, türsel davranışlarına mahsustur.

O yüzden kimsenin, 5-6 yıl sonra nereden geldi bu dava diye düşünmesinin bir lüzumu yoktur. Gezi İsyanı eylemlerine ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilerek davaya dönüştü. Savcılık 657 sayfalık dosyayı inceledikten sonra bunun ‘cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmak’ olduğuna karar kıldı, 16 kişi hakkında da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi. Bundan daha objektif bir dava gerekçesi olabilir mi? Biraz basit düşünelim, Gezi İsyanı bir özgürlük talebi, özgürce yaşama arzusuydu.

İşte sadece bu talep AKP’nin ortadan kaldırılmasına gerekçedir. Bu davanın ‘cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırma’ suçlamasının bağını özgürlük talebiyle kurarsak şu sonuca çıkabiliriz. AKP’de özgürlük filan yok, değil 2023’ü 40 yıl daha beklesek özgürlüğün bir dirhemine rastlamayacağız. ‘O’nda olmayanı ondan istemek onun ortadan kaldırılmasına teşebbüs etmek değilse nedir? Bu açıdan bu bir dava değil, bir itiraftır! İddia makamının insan aklına durgunluk veren dahiliğine, olay örgüsünü nasıl çözümlediğine bir bakalım.

Davanın tutuklu sanığı Osman Kavala’nın davanın firari sanığı Mehmet Ali Alabora ile telefon görüşmesinde Kavala: “Avrupalılar her gördüğümde şeyi soruyor; ‘İyi tamam da hani bu siyasi durumu nasıl değiştirecek’ diye sorup duruyor… ” diyor. Elin Avrupalısı görmüş işte, özgürlük isteniyorsa siyasi durumun değişmesi lazım. Bu telefon görüşmesi Alabora’nın zihninde kıvılcım çakmasına ve sosyal medya üzerinden “Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı?” şeklinde provokatif paylaşımlar yapmasına, ‘etki ajanlığı’ faaliyeti yürütmesine neden oluyor. İşte hükümeti yıkmaya teşebbüs buna denir. Öyle bu talebi dillendirenlerin izlediği yol yönteme, kullandığı araç gerecin ne olduğunun analizine gerek yok. Örneğin Çarşı grubu, ele geçirdikleri bir buldozerle hükümeti yıkmayacakdıysa ne yapacaktı? Bakın geçen günlerde sosyal medya hesaplarına konu olan bir videoda bir işçi patronu kepçeyle alıyor ve harfiyatla birlikte kamyonun römorkuna boşaltıyor. Bu da en nihayetinde işçi sınıfının burjuvaziye karşı yıkıcı bir eylemi değil midir?

Mahareti kepçe de görenler yanılıyor, maharet onu kullananlarda. Birde bu Gezi İsyanı’nın mağdurları var. Lenin: “Bir insanın siyasal çehresini, onun siyasal müttefiklerine bakarak, ona oy vermiş kişilere bakarak ortaya koyabilirsiniz.” diyor. Bu açıdan Gezi İsyanı’nın siyasal çehresini, ona katılanlara bakarak ortaya koyabiliriz.

Bizim cephemizin yüzü Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Berkin Elvan…’dır. Bu isimlerin yanlarına cümle koymaya gerek yok, bizim cephemizin ne olduğunu tek başlarına anlatmaya yeter. Bir de onların ve elbette daha fazlasının mağdur ettikleri var. Karşı tarafın çehresini de aynı yöntemle ele alalım. Hazırlanan iddianameye göre Gezi İsyanı’nın mağdurları: Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç, Ali Babacan, Beşir Atalay ve Bekir Bozdağ’ın da aralarında bulunduğu 61. dönem hükümeti oldu.

Gerçekten insaf, şu isimler, şu sütten çıkmış ak kaşıklar, bir karıncayı incitse bilinçaltına yerleşecek olan tipler, mağdur edilir mi? Bu mağdur olanlar listesi, Gezi’nin ne kadar haklı bir isyan olduğunu göstermeye yeter. Gelinen süreçte, birini ötekileştirmeden, nefret kusmadan, aşağılamadan konuşma kabiliyetini yitirmiş bir hükümet, birlikte, kardeşçe ve özgürce yaşama isteğini dillendirenler tarafından, -mağdur olmaları yalanını bir tarafa bırakırsak- elbette hedefe alınacaklardı.

Nitekim öyle de oldu. Aradan geçen sürede bu gözdağı niteliğindeki davanın açılmış olması yeni Gezi’lerden ne denli korkulduğunu, yeni patlamaların ne denli yakın olduğunu göstermektedir.

Bir ÖG Okuru

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu