DünyaGüncel

ÇEVİRİ | Almanya’da Tamil Hareketine Yönelik Baskı Artmaktadır!

Alman diasporasında faaliyet gösteren diğer özgürlük hareketleri gibi Tamil hareketi de uzun yıllar boyunca Alman makamları tarafından defalarca baskıcı önlemlere maruz bırakılmıştır. Durumun Kürt özgürlük hareketine yönelik devlet saldırıları ile bazı bariz paralellikler bulunmaktadır.

Örneğin 1990’lardaki önemli bir vakada Tamil aktivistleri, Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları (LTTE) için bağış topladıkları iddiasıyla haraç almakla suçlanmışlardır.

LTTE, 1970’lerde birçok ülkede ortaya çıkan ve halkının ulusal kurtuluşu ve kendi kaderini tayin hakkı için savaşan ya da savaşmaya devam eden, buna uygun bir programı olan klasik bir sosyalist kurtuluş hareketidir.

Tamil Eelam, soykırım ve sürgün

Tamil nüfusu Sri Lanka’da bir azınlıktır ve çoğunlukla adanın kuzey ve doğusunda yaşamaktadır. LTTE ayrı bir Tamil Eelam devleti kurmak amacıyla kurulmuştur. Bunu Tamil nüfusunu Sinhalalı çoğunluk nüfusun ve Sri Lanka merkezi devletinin ırk ayrımcılığından ve yapısal dezavantajlarından korumanın tek yolu olarak görmüştür. Birçok ülkede olduğu gibi, LTTE’nin kuruluşunda da güçlü bir etken, sürekli baskı ve tüm protestoların bastırılmasıyla radikalleşen ve sivil itaatsizlikten militan eylem biçimlerine dönüşen siyasallaşmış bir öğrenci hareketiydi.

Tamil Eelam’da gerici kast sisteminin üstesinden gelinmesi gerekiyordu; hareket için bir diğer merkezi konu da toplumsal kalkınmanın anahtarı olarak cinsiyet adaletiydi. Yavaş yavaş kendi idaresi, bankaları, mahkemeleri, eğitim, sosyal ve sağlık sistemleri olan fiili bir devlet ortaya çıkarken, aynı zamanda iç savaş da devam ediyordu. İç savaşın 2009 yılında Sri Lanka hükümeti tarafından Tamil nüfusuna yönelik bir soykırımla sona erdirilmesi, Tamil Eelam projesine en acımasız yollarla geçici bir son verdi.

Rejim tarafından desteklenen ve donatılan Sinhala milliyetçisi çetelerin katliamları sırasında, 1980’lerden bu yana birçok mülteci dalgası yaşanmıştır. Bunun üzücü bir örneği 1983 yılında Tamil halkına yönelik olarak gerçekleştirilen ve tarihe “Kara Temmuz” olarak geçen, yaklaşık 5.000 kişinin öldürüldüğü ve 150.000 kişinin evlerini ve apartmanlarını kaybettiği günlerce süren saldırıdır. Haydut ve yağmacılara Sri Lanka makamları tarafından Tamil ailelerini ve ikamet ettikleri yerleri tespit etmeleri için seçmen listelerinin verildiği saldırı, daha sonra LTTE’nin bir operasyonuna misilleme olarak satıldı. Operasyonda on üç hükümet askeri öldürüldü.

Sürgünde siyasi çalışmalar ve 2010 pilot dava

Başta Kuzey Ren-Vestfalya olmak üzere, Almanya’da yaklaşık 50.000 Tamil yaşamaktadır. LTTE 1980’lerden bu yana Tamil okulları kurmanın ve kültürel çalışmalar yapmanın yanı sıra çok sayıda siyasi etkinlik düzenledi. Uzun bir süre boyunca baskıcı yetkililer tarafından çok rahatsız edilmediler, ya da en azından yasaklanmadılar veya engellenmediler. Hareket kamuoyuna çok az açıktı ve büyük ölçüde kendi içine kapalıydı.

2009’daki soykırım ve LTTE’nin silahlı direnişinin, siyasi-askeri liderliğin öldürülmesi de dahil olmak üzere, resmi olarak sona ermesi durumu temelden değiştirdi. AB’nin 29 Mayıs 2006 tarihinde LTTE’yi terör örgütleri listesine almasına rağmen, Tamil özgürlük hareketinin temsilcileri iç savaş sırasında Almanya’da resmi olarak çatışmanın bir tarafı olarak hareket edebildi ve barış müzakerelerine katılabildi.

Soykırımdan bir yıl sonra, dört Tamili Düsseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi Devlet Koruma Senatosu tarafından suçlandı. Bu kişiler Dış Ticaret ve Ödemeler Yasası’nı ihlal etmek ve 129b maddesi uyarınca “yabancı bir terör örgütüne” üye olmakla suçlandılar. 129b suçlaması yargılama sırasında düşürüldü.

Siyasi beyanlarda bulunan ve bağış toplama iddialarını kabul eden ancak başka beyanda bulunmayan sanıklara verilen cezalar dört yıl dokuz ay ile dört yıl ve iki yıl dokuz ay arasında değişti. Sanıklardan en az birinin cezasını çektikten sonra polise bildirimde bulunmasına karar verildi. Bir başka davada, sanığın, eşinin ve her iki çocuğunun hesapları kararın ardından iptal edilmiştir.

129b kapsamında seçilen diğer davalar

Federal Savcılık tarafından o dönemde yapılan ve LTTE üyesi olduğu iddia edilen kişilere karşı bu davayı başka davaların takip etmeyeceği yönündeki açıklamaların aksine, bu dava sürgün hareketinin daha da kriminalize edilmesinin başlangıcı olmuştur.

Ceza Kanunu’nun 129b bölümü de bu amaçla kullanıldı.

Örneğin; 2020 yılında Stuttgart Yüksek Eyalet Mahkemesi 3. Ceza Senatosu bir Tamili’yi bir yıl altı ay ertelenmiş hapis cezasına mahkûm etti. Bu kişi Ağustos 2007 ile Mayıs 2009 tarihleri arasında LTTE’nin bir kadrosu olarak hareket etmekle suçlanıyordu. Mahkeme kararını açıkladıktan sonra, Villingen-Schwenningen/Trossingen bölgesinden sorumlu kişi olarak, sorumluluk alanında yaşayan Tamillerle ilgilendiği ve toplam 63,135.60 € tutarında bağış topladığı belirtildi. Kararın ardından aktivistin pasaportu iptal edildi ve henüz pasaportunu geri alamadı.

Haziran 2002’de Düsseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi dört Tamil’i yine 129b maddesine dayanarak LTTE üyesi olarak mahkûm etti. Ayrıca bağış toplamakla da suçlandılar. Yaşları 46 ile 69 arasında değişen bu insanlara bir yıl ile bir yıl dokuz ay arasında değişen cezalar verildi.

Bağış toplamanın 2007-2009 yılları arasında Almanya’da yaşayan Tamiller arasında gerçekleştiği ve toplam 900,000 Euro’dan fazla gelir elde edildiği söyleniyor. Bu kişiler bağışları LTTE’nin Almanya’daki temsilciliğine teslim ettikleri iddia edildi.

Mahkeme kararını açıkladıktan sonra Senatonun sanıkları cezalandırırken, Sinhalese çoğunluğun şiddet ve baskısı nedeniyle anavatanlarından kaçmak zorunda kaldıklarını ve Tamil karşıtı pogromlarda akraba ve arkadaşlarını kaybettiklerini dikkate aldığını duyurdu.

2010’daki pilot yargılamanın ardından son iki davada verilen kararlarda dikkat çeken husus, hem “yabancı bir terör örgütü” ile suçlanmalarına rağmen cezaların ertelenmesi hem de sözde “suç döneminin” uzun zaman önce gerçekleşmiş olmasıdır.

Kürt yoldaşlara karşı açılan davalardan da bilindiği gibi, sistematik baskı “tanınmıştı”, ancak bu elbette Devlet Güvenlik Senatosu’nun onları mahkûm etmesini engellemedi.

İsviçre’deki kovuşturma başarısız oldu

Batılı bir mahkemenin verebileceği kararlara ilişkin başka örnekler de var. İsviçre’de Başsavcılık Ofisi, Nisan 2019’da İsviçre Tamil Kaplanları derneğinin bir suç örgütü olarak sınıflandırılması için 2,6 milyon CHF yatırım yaptığı bir “terörle mücadele davasında” en büyük yenilgisini aldı.

Sonuç, ana suçlamadan beraat oldu. Sadece dolandırıcılık ve evrakta sahtecilik suçlarından mahkûmiyet kararı verildi. Bazı sanıklar Credit Suisse iştiraki Bank-Now’dan yanlış bilgi kullanarak küçük krediler almakla suçlanıyordu. Karar 315 sayfadan oluşmaktaydı. Federal Ceza Mahkemesi kararında LTTE’nin neden terörist olarak sınıflandırılamayacağını açıkladı. Sri Lanka’da hedeflerine ulaşmak için şiddet kullanan askeri bir örgüt kurmuşlardı. Ancak terörist amaçları kanıtlanamamıştır. İsviçre Destek Derneği, Sri Lanka’daki iç savaşı finanse eden ayrı ve egemen bir örgüt olarak tanımlanmıştır. Ancak, bir suç örgütünün bazı gereklilikleri yerine getirilmemiştir. İsviçre’deki örgütün yapısı gizli değildi ve Zürih’teki ofisin kapıları herkese açıktı.

Tamil bayrağına karşı Almanya’da bayrak yasakları

Tartışmalı AB terör listesinde yer almalarına rağmen Tamil örgütleri tüm etkinliklerde bayraklarını sergileyebiliyor ve kullanabiliyorlardı. Şimdi bu durum değişiyor. Bu aynı zamanda yetkililerin Kürt özgürlük hareketini kriminalize etme yaklaşımını da anımsatmaktadır. NRW ve özellikle Berlin’de, Almanya’daki Eelam Tamilleri Halk Konseyi’nin (VETD) kaplanlı ve çapraz tüfekli bayrağı taşıması ya da soykırım kurbanları için düzenlenen anma etkinliklerinin başlangıcında veya şehit düşen özgürlük savaşçılarını anma gününde müzik eşliğinde göndere çekmesi yasaklanmıştır.

Bu yasak, üzerinde LTTE yazısı olmayan, Tamil halkının ulusal bayrağını temsil eden bayrak için de geçerlidir.  Aktivistler bu yasağı, siyasi çalışmalarının ve Alman diasporasındaki tüm Tamil nüfusunun daha da kriminalize edilmesi olarak görüyorlar. Berlin’de bir Tamil spor festivalinin organizatörüne karşı işlemler devam etmektedir. Amblemli tişörtünün çıkartması için kendisine şiddet uygulandı.

Dayanışma

Bu ve bundan sonraki davalarda, şu ana kadar çok az kamuoyu önünde mahkûm edilen mağdurlarla dayanışmaya ihtiyaç vardır. Ayrıca raporlama zorunluluğu ve diğer tacizler gibi birçok misillemeye de odaklanılmalıdır. Baskının yoğunlaşmasının, Sri Lanka’ya yeniden sınır dışı edilmelere ve siyasi nedenlerle sınır dışı edilmelere yol açmasından korkulmaktadır.

Son olarak;

Şubat 2022’de Rote Hilfe, baskı ve insan hakları ihlallerine karşı ülke çapında düzenlenen eylem günü vesilesiyle Tamil toplumu ile dayanışma içinde olduğunu ifade etmiş ve zulme son verilmesi, Sri Lanka’daki mahkumların serbest bırakılması, soykırımın yeniden değerlendirilmesi ve sınır dışı edilmelerin derhal durdurulması çağrısında bulunmuştu.

(Bu yazı Rote Hilfe dergisinin 4/2023 sayısından alınarak AHM tarafından Türkçeye çevrilmiştir)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu