GüncelManşet

Artık her yer marjinal

Direniş notası eksiksiz bir senfoni, şartları konulmuş bir proje ve kazancı kesinlikle mutlak olan bir okul.

Haftalardır devam eden Taksim Gezi Direnişi 11 Haziran günü sabah erken saatlerde İstiklal Caddesi, Tarlabaşı ve Gümüşsuyu mevkiinden gerçekleştirilen polis saldırısı ile tekrar hareketlendi. Öyle ki yaklaşık bir haftadır devam eden direnişin şenliklere dönüştüğü ve içinin boşaldığı üzerine yapılan yorumlar gerçekleşen saldırı ile bir çöküntü yaşadı. Devletin yıllardır uygulamış olduğu politikaların bir birikimi ve bu birikimin bir tezahhürü olan direniş polisin her saldırısı ile politikleştiği gerçeğini bağrında taşıyor. Kendine has yöntemleri ile kurulan direniş mevzisinde kullanılan argümanların politik içeriği durumu kitle nezdinde daha da politik bir atmosfere çekse de medyada özellikle “marjinal grupların” varlığı işaret ediliyor. Ancak direnişin tüm bölgelere yayılması ve ilmek ilmek örülmesi ile medyanın ve devamında devletin uğradığı hüsran dillerdeki hakaretlere dönüşüyor. Ancak basın görevinde kararlı bir şekilde efendilerinin söylevsel sanatının pazarlayıcısı olmuş durumda. Yine de söylemek gerekir ki bu da nafile. Çelişkinin patladığı nokta ve bunun toplumsallaşması ile beraber devlet aygıtlarının dramı açık bir seçik.

Sabah erken saatlerde de yapılan saldırının sadece Taksim Anıtı’nın etrafını boşaltmak amaçlı olduğu ifade edildi polis anonsundan. Tabii öncesinde Vali Mutlu’nın twittleri. Taksim Anıtı çevresinde iki çadır bulunuyordu. Bunlardan biri Partizan’ken diğeri ise Halk Cephesi’ydi. Saldırı ile başlayan direnişe destek veren devrimci yurtsever kurumlar devrimci dayanışmanın hayat bulan bir ahengini hem kitleye hemde kolluk güçlerine gösterdiler.

Alanda sıklıkla polis anonsları yankılanırken devamlı provokasyon çağrıları yapılıyor. Sıklıkla “Ellerinde flama olan arkadaşlar bizim amacımız meydandaki flamaları pankartları ve çadırları çıkarmaktı. Bunu da yaptık neden hala taş atıyorsunuz? Neden provoke ediyorsunuz? Kendinize devrimci diyorsunuz sizin devrimciliğiniz bu mu?” şeklinde esasta Taksim’deki örgütsüz kitle manipüle edilmek isteniyor ve basına medyatik ürünler sunularak duruma belge kazandırılmak isteniyor.

Bu anonslardan etkilenmeyen yoktu dersem yalan olur. Zira kitle içinden yükselen kimi sesler durumu açık bir şekilde gösteriyor. Aralardan yükselen “bize gaz atayın bir marjinal değiliz” şeklinde çağrılar da yapılıyor. Ancak direnişin kitlesel boyutu ve gücü bu türden manipüle dilleri susturmaya yetiyor ve bir ateş misali kendine aykırı olan her nesneyi içinde eritiyordu.

dfgsdMarjinal Milyonlar

Gazetemiz Özgür geleceğin 60. sayısındaki manşet tamda sürecin politik içeriğine nokta atışı yapıyor ve vurduğu nokta deline deline gerçeği açığa çıkarıyor. Sabah erken saatlerde gerçekleşen polis saldırısı Anıtı ele geçirmek iken durum birden level atlıyor ve ikinci aşama sloganları ve Vali Mutlu’nun Twitt’leri sosyal medyada tiksindirici bir alfabeler yığını içinde bocalıyor. Anonslara paralel esas amacın bu sefer marjinal gruplara yönelik olduğu ve müdahalenin bu şekilde gerçekleştirildiği ifade ediliyor. Öyle ki devletin dili medyanın sergisi ve polisin bu zemin üzerinden saldırı meşruluğu artarken marjinallerde artıyor. Lenin yoldaşın Ne Yapmalı eserinde ifade ettiği üzere bir polis saldırısının bazen kitlelerin harekete geçmesinde ve öğrenmesinde okul görevi görüyor. Saldırı okul oluyor devlete olan öfke sloganları üretiyor. Gaz ve ses bombalarına karşı Harbiye üzerinde yeni yöntemler kullanılıyor. Her şey kordine halinde. 1 km uzaklıktaki bir yaralı için bir kişinin sedye diye bağırması yetiyor. Sedye çağrısı bağrışarak dillerden dillere Gezi Park’ta bir ses yığınına dönüşürken sedye varana kadar sesler sağlıkçılara yol oluyor. Direnişin giderek büyümesi ve çatışmaların şiddetlenmesi ile polis 2 saniyede bir gaz bombası attığı zamanlar dahi oluyor. Kitle çatışma deneyimlerinden rüzgarı arkasına almış ve gaz bombalarından etkilenmemek için bu şekilde hava şartlarını kullanıyor. Saldırıların nafile boyutu giderek derinleşirken, çok sayıda yaranlın olduğunu da söylemek gerekiyor. Ajanslara yansıyan bilgilere göre 500’ü aşkın yaralı var. Ancak onların mevzisini dolduracak binlerden bahsederken daha nice yaralıların çıkacağı ve barikat arkasında bedel ödetmek adına sapanlarını döne döne savuracakları bir gerçeği de belirtmek gerekiyor. Bu durum Vali Mutlu’nun twittlerine ve polisin anonslarına yeni bir level katıyor. Aileler çağrıdır. Çocuklarınızı Gezi Park’tan çekin can güvenlikleri tehlikede. Bu anons ile beraber gezi parkı gaz bombalarının altında inlemeye başladı. Park içinde bulunan çatışma güvenlikleri gaz bombalarını etkisiz hale getirmeye çalışırken TGB, CHP, Genç Türkler vb ulusalcı faşistler “Polislere taş atmayın buraya gaz atıyorlar. Provokasyona gelmeyin şeklinde çağrılar yaparak kendi çadırlarını çembere alıyor ve kendi kitlesi ışındakileri içeri almamaya çalışıyorlar. Çatışmaların şiddeti bu sadece polis çemberini değil aynı zamanda ulusalcı faşistlerin kafatasları ile örülü zincirlerini de parçaladı. Ve tepkilerle bu çember kırıldı. Artık Gezi Parkı’da “Marjinal.”

Çatışmalar kitleye öğretirken aynı zamanda çatışmaların

Direnişin örgütlü gücü ve yönelimi 11 Haziran günü kendini açık bir biçimde gösterdi. Büyük bir bölümü Harbiye’de olan direniş ara sokaklara yayılırken sadece Harbiye’de onbinlerce kişi arka arkaya barikatlar kuruyor. Sabah 7.30‘da başlayan çatışmalar diğer gün 6.00’a kadar devam etti.

Devrimci ve yurtseverlerin çatışma deneyimi ve düşmanın korkusu

Sabah erken saatlerde başlayan saldırı kitle tarafından öğrenerek örgütlenirken aynı zamanda direnişin öncüleri de barikat başlarında apansız bir bekleyiş içinde direnişi örüyorlardı. Yurtsever gençlerin havai fişekli saldırılar devrimcilerim molotof kokteyli saldırıları ile polisin çaresizliği kitleye coşku katıyordu. Kitle Harbiye üzerinde direnişi büyütürken devrimci ve yurtseverler ara sokaklardan polis barikatlarında öfkelerini patlattılar. Bir ara Taksim Meydanı’nda bir panzer savrulan ateş topları ile tutuşturuldu. Kendini söndürme çabaları nafile olunca araç bir anda tutuştu ve içindeki polisler aracı terk etmek zorunda kaldı. Tüm panzerler aracı söndürmek için bu sefer tazyikli sularını kullanıyorlardı. Kitle ise durmaksızın saldırıda

Aynı zamanda Partizanlarda sistematik bir şekilde düşman barikatlarına yöneldiler. Sapanları ile ara sokaklara dağılan partizanlar buralardan polisleri apansız bir şekilde birçok kez gafil avladılar. Savurdukları bilyelerle dağınık halde duran polislerin telaşı coşkulu anların kaynağı oldu.

İstanbul’da çatışmaların başlangıcı böyleyken sonu da kitlenin kararlı bir şekilde alanı terk etmeyişi ile sonuçlandı. Bu çatışmaların göstermiş olduğu bir şey var ki o da çelişkinin ortaklık kazanması ve buna karşı mücadeledeki ortak kararlılıktır. Bireyin apolitikliği kitle içine nüfuz ederken kitlenin politikliği içinde minimize oluyor ve düşmana yönelişte kararlılığın ve inancın adı oluyor.

 [widgetkit id=184]

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu