Makaleler

Artık daha sağlam ve cüretli adımların zamanıdır!

Sistemin ideolojik-politik zeminine (Kemalizm) ve en hassas kırmızıçizgisine (Kürt ulusal sorunu) dokunan ve dokunmakla da yetinmeyip, alternatifini, bu alternatifin ideolojik temellerini, ona ulaşma yolunu ve aracını (komünizm, Marksizm-Leninizm-Maoizm ve Halk Savaşı, Komünist Parti) hiçbir yere eğilip bükülemeyecek bir netlikle ortaya koyan; her türden revizyonizm ve reformizmle hesaplaşarak sadece sistemden değil tüm zararlı akımlardan kopuş sağlayan bir önderden bahsettiğimizi biliyorsak eğer, sadece devletin saldırılarının nedenlerine değil, “devrimci, demokrat ya da ilerici” etiketli kimi hareketlerin “uzak duran, küçümseyen, yok sayan” tavrına da bir anlam verebiliriz.

Bugün, 18 Mayıs günü Taksim’de, 19 Mayıs günü ise Çorum’daki mezarı başında yaşanan saldırılar başta olmak üzere, devletin 18 Mayıs öncesi İbrahim Kaypakkaya’yı gündemleştiren tüm çabalarımıza verdiği yanıt, onun adını ananlara verdiği hapis cezaları Kaypakkaya’nın güncelliğine ve hala sistem için ne kadar tehlikeli olduğuna dair önemli bir veri olarak alınmalıdır.

Partizan’ın Kaypakkaya’yı Kaypakkaya yapan en önemli tezlerinden biri olarak Kürt ulusal sorununa temelden ve MLM ile uyumlu bir şekilde getirdiği yaklaşıma atfen 21 Mart Newroz’unda başlatılan ve 18-19 Mayıs günlerinde gerçekleştirilen sokak eylemleri ve mezar başı anmasıyla sonuçlandırılan kampanyanın elbette hesabı yapılacak, deneyimler özetlenecek, eksikler ve bu eksiklerin giderilmesi için yapılacaklar belirlenecektir. Ancak bugünden açık ve net olarak; bu iki aylık süreçte Kaypakkaya’yı ve onun düşüncelerini binlerce kişiye ulaştırdığımızı, binlerce insanla birebir ya da yaptığımız çalışmalarla hazırlanan TV, radyo, gazete programlarıyla temas kurduğumuzu söyleyebiliriz. Ayrıca, içe dönük olarak gerçekleştirdiğimiz atölye çalışmalarıyla, Kaypakkaya’nın görüşlerini daha ileri bir noktada tartışma ve kavrama yönünde adımlar attık, sadece ileriye adımlar atmanın yeterli olmayacağının, bu adımlara nitelik kazandırmanın da öneminin bilinciyle hareket etmeye çalıştık.

Artık kampanyamız sona ererken, bu iki ay içerisinde yakaladığımız ivmeyi, yarattığımız motivasyon ve coşkuyu bundan sonraki faaliyet alanlarımıza taşımamamız için hiçbir neden yok. Zira, yaptığımız “işin” nedenlerini, önemini, devrim cephesindeki karşılığını kavradığımız durumda enerjimizin nasıl iki katına çıktığını bu kampanya sürecinde bir kez daha teyit etmiş olduk. Bu durumda, eksik yanlarımızı tahkim ederek bu enerjiyi katbekat artırabileceğimizi görebiliriz. Ülkede ve içinde bulunduğumuz bölgede yaşanan gelişmeler bunun bir ihtiyaçtan da öte zorunluluk olduğunu gösteriyor.

 

Reyhanlı’da patlayan TC’nin Ortadoğu politikasıdır

Antakya/Reyhanlı’da 11 Mayıs günü ilçe merkezinde iki ayrı noktada yaşanan patlamalarda 100’lü rakamlarla ifade edilen sayıda insan yaşamını yitirdi, 100’den fazla insan yaralandı. Bölgeyi adeta savaş alanına dönüştüren patlamalar, büyük bir kaos ve elbette patlamaların sorumluluğunun kime, hangi güçlere ait olduğu üzerine büyük bir dezenformasyon yaratacak denli yorum ve bilgi kirliliği yarattı. Tüm bu bilgi kirliliğine karşın gün gibi ortada olan şey, yine emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin daha fazla sömürü emelleri ile pazar dalaşlarının halkların canına mal olduğu/olacağı gerçeğiydi.

Bu tablonun işaret ettiği bir başka gerçek ise ülkemizin Suriye’ye karşı yürütülen savaşın açık bir cephesi durumunda olduğuydu. Patlamanın üzerinden saatler geçmişken faillerin Suriye/Esad kaynaklı olduğu yönündeki açıklamalar, hatta THKP-C Acilciler ile bağlantı kurma çabaları ve daha polis olay yerindeki incelemelerine yeni başlamışken 9 kişinin gözaltına alındığı ve faillerin yakalandığına dair yetkililerin demeçleri devletin, Suriye’ye yönelik savaş kışkırtıcılığında ısrarcı olduğunu gösterdi. Son zamanların gözde söylemiyle Esad rejimi işaret edilip “çözüm sürecine yönelik provokasyon” açıklaması yapılması ise Suriye meselesinde Rojava Kürtlerinin Esad rejimine karşı kışkırtma çabasının ötesinde bir anlam ifade etmiyordu.

TC devleti, bilindiği gibi Suriye’de çatışmaların başladığı günden bu yana sanki savaş kendi topraklarında yaşanıyormuşçasına bir tavır içine girdi. Suriye’ye yönelik planlar yapıp, üç günde Şam’da çay içmeyi hayal eden, ABD ve AB emperyalistlerinin Suriye’ye yönelik politikalarının taşeronluğuna soyunan, bu amaçla ülkeyi adeta cephaneliğe dönüştüren TC devleti ve onun sözcüsü AKP hükümeti Reyhanlı’da yaşanan patlamaların doğrudan sorumlusudur.

 

ABD dönüşü egemenlerin elleri yine boş!

Suriye’ye direkt askeri bir saldırı için can atan TC devletinin başbakanı Erdoğan’ın ABD ziyareti öncesi bu saldırının yaşanması ise Suriye konusunda Rusya ile belli oranda anlaşmaya varmış görünen ABD emperyalizmi pek bir şey ifade etmemiş olacak ki; konuyla ilgili ziyaretten tek çıkan sonuç; zaten iki yıldır dillendirilen “Esad’ın Suriye’den gitmesi üzerine mutabakat” oldu.

Her ne kadar Türk basını tarafından Erdoğan’ın “A protokolüyle” ağırlandığı, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in Erdoğan’ın hayranı olması, hatta Joe Biden ile toplamda 8 saati aşkın bir süre geçirdiği, Obama’yla yaptığı kahvaltı vs. ön plana çıkartılıp gözler boyanırken tüm bu safsataları bir kenara bıraktığımızda Erdoğan bu geziden de beklendiği üzere eli boş dönmüş oldu.

Obama, (sanki örneğin Irak işgalinde ihtiyaç duymuşlar gibi) Suriye’nin kimyasal silah kullanıp kullanmadığına yönelik kesin bilgi edinmenin onlar için ne kadar önemli olduğundan dem vurup “uluslararası toplumu harekete geçirerek Esad’a daha fazla baskı uygulamak” amacında olduklarını söyledi. Hatta bununla Esad’ın belki de istenmediğini anlayıp kendisinin çekilebileceğini söyleyerek Erdoğan’ın temsil ettiği egemen sınıfların heveslerini kursağında bıraktı. ABD emperyalizminden alabildikleri tek yanıt: “Esad’ın gitmesini tercih ediyoruz. Muhalifleri desteklemeye devam edeceğiz. Ama Suriye için tek çıkış yolu, siyasi çözümdür. 2- Kimyasal silahların kullanımı konusunda elimize ulaşan bütün bilgi ve bilgileri uluslararası kamuoyuyla paylaşacağız.” (19.05.2013, Yurt Gazetesi)

Ve Irak Kürdistanı petrollerine dair TC devletiyle Irak Kürdistan Yönetimi arasında imzalanan ve Bağdat yönetiminde ciddi rahatsızlığa yol açan anlaşmaya dair, Ortadoğu dengeleri içinde yeni bir cephe istemeyen ABD’nin Bağdat yönetimini dışlaması beklenmiyordu ki, nitekim Obama da Erdoğan’a bu konuda net bir yanıt vermeyerek bir hüsran da bu alanda yaşanmış oldu.

 

Özneler daha güçlü ve cüretli olmalı!

Bugün ülkemizde yaşanan süreçte önemli bir yer işgal eden Suriye’ye yönelik saldırganlık ve savaşın ülke topraklarına taşınarak halkın çok daha büyük felaketlerle yüz yüze gelmesi bizlerin yani öznelerin daha cüretli ve aktif adımlar atmasını koşulluyor. TC’nin Ortadoğu hayallerini de yeni Osmanlıcılık rüyalarını da bozacak olan esasta komünist güçler ve bu güçlerin geniş kesimlerle birlikte yapacağı/yapması gereken ittifaklardır. TC’nin Suriye politikalarına dur demek için öncelikle komünist öznenin İbrahim Kaypakkaya’dan devraldığı duruşu pratiğe geçirmeliyiz.

Bizlerin daha güçlü adımlar atmasını koşullayan bir diğer konu ise PKK gerillalarının sınır dışına çekilmesiyle birlikte “barış” sürecinde yeni bir evreye girilmiş olmasıdır. Defalarca kez özetlediğimiz, eleştirilerimizle birlikte net duruşumuzu ortaya koyduğumuz bu konuda tekrardan öte pratik bir süreci örmek için beklemenin gereği/ anlamı yoktur. Gerek HDK içerisinde gerekse Partizan olarak politikalarımızı yaşama geçirmek için daha aktif hareket etmeliyiz.

Bugün bir “bayram havasında” sunulan PKK gerillalarının sınır dışına çekilme süreciyle ilgili kafa karışıklığına izin vermeksizin, tüm spekülasyon ve haddini aşan değerlendirmelere karşın Kürt ulusunun ve Hareketinin demokratik taleplerinin bizim de taleplerimiz olduğu bilinciyle hareket ederek Kaypakkaya yoldaşın adımlarını takip edelim.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu