DerlediklerimizGüncel

Ergin Yıldızoğlu | ‘Yeni Faşizm’ – ‘Yeni Anayasa’

Bu ortamda hızlanan HDP’yi kapatma, adalete, özgürlüklere, kısacası siyasete ilişkin “konuşulabilenin” sınırlarını daha daraltma çabalarıysa “Kürt sorunu” gerçeğini ortadan kaldırmayacak

Son gelişmeler, sanırım beni destekliyor. Şimdi, istikrarlı biçimde tekrar eden istikrarsızlıkların “çelişkili bütünlüğü” içinde bir “olay alanı” şekilleniyor, bir kesinti/kopuş gündeme geliyor olabilir.

‘N’oluyor? N’oluyor?’

Bu kez bu soruya, Clov’un (Beckett, Oyunun Sonu) “Şeyler kendi seyrini izliyor” sözleriyle cevap veremeyeceğim. Evet, “süreç olarak faşizm” ilerliyor ama sürece garip işler de ekleniyor.

Örneğin, “Boğaziçi direnişi” devam ederken aniden yakında Ay’a gideceğimizi öğreniyoruz. Saçmalığın düzeyi “şoke” ediyor, dikkatimiz dağılıyor. Sonra Cumhurbaşkanı’nı, Gara’da 13 tutsak askerin yaşamını kaybetmesiyle ilgili “Başaramadık” itirafına zorlayan fiyasko operasyon geliyor ve son seçimlerin 3. partisi HDP’yi kapatma çabaları hızlanıyor.

Aniden bir “yeni anayasa” projesi gündemi işgal ediyor.

Garip işler diyorum, çünkü Gara operasyonunun basına aktarılan ayrıntıları, operasyonun fiyaskoya yol açmasının daha baştan kaçınılmaz olduğunu düşündürürken, zamanlaması ve amacı üzerine önemli soruları gündeme getiriyor.

Cumhurbaşkanı’nın, Covid-19 ortamında salona doldurup video konferansla bağlandığı insanlara sergilediği ve sosyal medyada ölenlerin tabutlarının görüntüleriyle birlikten paylaşılan görüntüleri, bir “şehit” annesini “Bir anneye böylesi nasip olmaz” sözleriyle kutlayan ifadeler de etik sorunları… İnsanın aklına da ister istemez Prens Hamlet’in sözleri geliyor: “Bu Danimarka devletinde çürümüş bir şeyler var.”

Bu ortamda hızlanan HDP’yi kapatma, adalete, özgürlüklere, kısacası siyasete ilişkin “konuşulabilenin” sınırlarını daha daraltma çabalarıysa “Kürt sorunu” gerçeğini ortadan kaldırmayacak: Var olan sorunu kabullenerek çözmeye çalışmak yerine ısrarla yok sayma çabası, yönetici seçkinleri sarmış bir “histeri nöbeti” ile karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor.

Bunların elindeki şiddet araçlarını, kuralları ve kurumları keyfileşmiş “disiplin ve cezalandırma” pratiklerini düşününce gerçekten korkutucu.

Bir diğer gariplik de “yeni anayasa” projesi. Halen “şahsımın” devleti, fiilen tüm denetleme, dengeleme araç ve kurumlarını tasfiye etmiştir. “Adamın arkasında” da her zaman aynı adam var.

Aslında, “iktidardakinin” istediğini yapacak duruma gelmesi için “yeni anayasa” da gerekmiyor. Birincisi zaten istediğini yapıyor. İkincisi var olan anayasayı da zaten kale almıyor.

Üstelik, görüntüyü korumak için, kurallara uyuyor gibi yapmak isteyecekse, yeni anayasa yapmak ya da halkoylamasına gitmek için gerekli çoğunluk yok.

Gerçi “Ne yapmak istedi de engel olduk” diyenlerin sağı solu belli olmaz.

“1921 Anayasası”na yapılan göndermeler garipliği daha da artırıyor. Bu geçici “hibrit” anayasada laiklik ilkesi yok, toplumun dini İslam olarak saptanmış ve halifelik “kurumunun” içi hâlâ dolu.

Bu göndermeden, “Kurucu Anayasa” ifadelerinden hareketle, İslam dinini, toplumun yasama ve yargı kurumlarının temel dayanağı olarak saptayacak, siyasi ve dini liderliği resmen birleştirerek halifelik kurumunun içini yeniden dolduracak, modernite öncesine dönmeye, tüm kimlikleri Sünni Müslüman kimliği içinde eritmeye kararlı, totaliter (faşist) bir anayasa projesiyle karşı karşıya olduğumuzu düşünebiliriz.

Bu yeni anayasa projesine, giden yolda, muhalefeti tümden dışlayacak bir yeni seçim yasası projesini sürecin bileşenlerine ekledik mi, “yeni durumun” içindeki istikrarsızlıkların istikrarının gittikçe bozulacağını bir “olay alanı” oluşabileceğini düşünmemiz, yeni bir “duruma” açılabilecek bir “kopuş” olasılığını da gündeme almamız gerekiyor.

“Olay alanı” olasılığı, “olayın” parçası olma, yeni sadakatleri ve yeni bir “tarihi yapma” şansına işaret ediyor. Geride kalan 20 yılın deneyimi, CHP’nin bu şansı yakalama şansının hiç olmadığını düşündürüyor.

Yine dönüp dolaşıp “geniş anlamda” solun “duruma” müdahale etme bu “olay alanı” içinden “Yeni Faşizm”in anayasasına direnme kapasitesine geliyoruz.

O zaman da “Liderliklerinin birbirleriyle konuşarak bir ortak zemin bulmalarını önleyen nedir?” diye düşünmeden edemiyoruz.

(Cumhuriyet. 20 Şubat 2021)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu