Güncel

AKP’nin savaş hevesi ve meclis tezkeresi

 

Akçakale’ye düşen top mermisi ile 5 kişinin ölmesinden sonra, bu olayı gerekçe yapan AKP hükümeti meclisten savaş tezkeresini çıkardı. Bugüne nasıl gelindiğini ve bu tezkerenin anlamını daha iyi anlamak için Suriye üzerinde yaşanan pazar ve egemenlik kavgasını tanımlamak gerekiyor.

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da gelişen kitle hareketleri ve halk isyanları sürecine kendi çıkarları üzerinden dahil olan ABD ve AB’li emperyalistler, Libya, Tunus, Mısır gibi ülkelerdeki diktatörlerin tasfiyesine katılmak zorunda kalmış, bu ülkelerdeki rejimlerin korunmasında Müslüman Kardeşler gibi güçlerle işbirliği içerisinde hedeflerine ulaşmışlardır. Bu şekilde korudukları pozisyonlarına da dayanarak daha öncesinden şeytanlaştırdıkları ülkelerdeki gelişmelere daha aktif dahil olmaya girişmişlerdir. Ve Mısır’ın ardından sıranın Suriye ve Esad rejimine geldiği açıktan açığa dillendirilmeye başlanmışken, Rusya, Çin gibi emperyalistler ile İran’ın Suriye ve Esad rejimine olan destekleriyle Suriye’de istenen hedefe diğerleri kadar “kolay” ulaşılamayacağı da ortaya çıkmış oluyordu. Bu durum aynı zamanda Libya’daki gibi fiili olarak askeri bir müdahalede bulunmanın önünde de engeldi. BM Güvenlik Konseyi’ndeki daimi üye olan Çin ve Rusya Suriye rejimi aleyhine bu doğrultudaki tüm kararları veto ettiler, ediyorlar. Böyle olunca, Suriye toprakları iki gücün pratikte açıktan kapıştıkları ama resmiyette buradaki kapışmaya dahil olmadıkları bir savaş alanına döndü. Bir tarafta Esad rejiminin arkasında Rusya, Çin, İran; diğer tarafta savaşan Suriye muhalefeti denenlerin arkasında ABD ve AB’li emperyalistler ile Türkiye, Katar, Suudi Arabistan vb.leri Suriye topraklarında karşı karşıya geliyorlardı. Fakat Türkiye’nin savaşan Suriye muhalefeti denenlerin arkasında oluşu ve desteklerini diğer destek verenlerden ayırmak gerekiyor.

Başbakan Erdoğan, 30 Eylül’deki konuşmasında Türkiye için söylenen, iddia edilen birçok şeyi “lojistik desteğimiz devam edecek” diyerek “en yetkili ağız” olarak kabul etti. Türkiye’nin, AKP hükümetinin Ramazan ayının başından itibaren Türkiye topraklarında koordine edilen “Şam’da volkan, Suriye’de deprem” denilen ve Esad rejiminin güvenlik bürokrasisine önemli kayıplar verdiren saldırıları desteklediği iddia edildi. Hatta Şamil Tayyar adlı AKP milletvekili, Antep bombalaması sonrasında, Antep’in bu saldırının misillemesi olduğunu söyleyerek, Türkiye’nin Şam’daki saldırıların içinde olduğunu kabul etmişti. Bu olayın ardından “Halep ekonomik merkezdir, Halep düşerse Şam düşer” propagandasının yapıldığını görüyoruz. Ve bu paralel olarak savaşan Suriye muhalefeti denen güçlerin Halep’e taarruz ettikleri görülüyor. Taarruzda kullanılan silahların İskenderun limanındaki gemilerden alınıp Türkiye toprakları üzerinden Suriye’ye geçtiği, yaralı muhaliflerin Türkiye’de tedavi edildiği, Türkiye’nin muhalifleri kendi askeri tesislerinde eğittiği, Apaydın kampının askeri kamp ve eğitim merkezi olmak dışında, muhaliflerin karargahı olarak da kullanıldığı gibi birçok iddia ortaya kondu ki bunların uluslararası hukuk açısından kendilerini zora sokacağını düşünmediklerini Başbakan çeşitli vesilelerle kabul edip açıktan savundu.

Bütün bunlardan sonra sınırın sadece Akçakale bölgesiyle ilgili olarak da birçok pratik sorun yaşandı. Örneğin Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın Akçakale olayı yaşanmadan haftalar öncesinde bu bölgede sınırın ortadan kalktığı ve savaşan Suriye muhaliflerinin Akçakale karşısındaki Suriye topraklarına silahlarıyla girip sıkıştıklarında Türkiye topraklarına çekildiklerini belirterek, bu bölgede sorun yaşanabileceğini açıklıyordu. Hükümet buna rağmen tedbir almıyor, ardından Başbakanın açıklamasına göre 20 Eylül tarihinden itibaren Akçakale’ye top mermileri düşüyor, halk kaymakamlık düzeyinde soruna çözüm istiyordu. On binlerce mülteciye güvenli alanlar oluşturan hükümet, bile isteye birkaç bin kişilik Akçakale’yi boşaltmıyordu. Resmen sorun çıkması için davetiye çıkartıyordu. Akçakalelileri koruyamayan hükümet, sınırı aşan, boş arazilere düşen mermileri gerekçe göstererek 20 Eylül’den beri Suriye tarafını “misilleme hakkı” diyerek top atışına tutup muhaliflere güvenli alan yaratmaya çalışıyor. 5 sivilin ölümünden önce bunlar yaşanmışken, AKP hükümeti hiçbir tedbir almıyor. 5 sivil öldüğünde halk bu nedenle isyan edip kaymakamlığa yürüdü ve kaymakam halktan zırhlı araçla kaçırıldı. AKP hükümeti tüm bunları da halktan saklamaktadır. Şimdi Akçakale’de yaşanan ölümlerden hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi amacına da ulaşmış ve meclisten tezkereyi almıştır.

Yaşananlar ortaya koymaktadır ki AKP hükümeti bugüne kadar savaşta zaten açıktan bir taraf haline gelmiştir. Bugüne kadar gerçekleşmeyen tek şey TSK’nın doğrudan ve bütün güçleri ile savaşa dahil edilmesiydi. Tezkere ile artık bunun olanağı da AKP hükümetinin eline verilmiş olunuyor. Bugüne kadar yürütülen Suriye politikasına Türkiye halkının % 80, AKP seçmeninin % 60’ı destek vermiyorken, AKP hükümeti Suriye’ye “askeri çözüm” seçeneğinde rol üstlenmekte ne kadar hevesli olduğunu her vesileyle göstermektedir.

AKP’nin şu an için savaşa TSK ile müdahil olup olmayacağını belirleyecek olan şey emperyalistler arası güç dengeleri ve siyasal konjonktürdür. Emperyalistler şimdilik Suriye toprakları üzerinde Esad rejimi ve savaşan Suriye muhalefeti denen işbirlikçi ya da taşeron güçler aracılığıyla kapışmayı tercih ediyorlar. Bu durumun sürgit böyle devam edip edemeyeceği bugünden öngörülemez. Fakat ABD ve AB’li emperyalistler savaşan Suriye muhalifleri denenler ile sonuç alınamayacağı sonucuna ulaştıklarında ve çıkarlarına da hizmet edeceğini düşündüklerinde ellerinin altında savaşa müdahil olmak için bu kadar hevesli bir AKP hükümetinin ve tc devletinin varlığını kullanmak isteyebilirler. Amerikan “düşünce kuruluşları”nın bu yönde “savaş oyunları” oynadıklarını, bu “oyunların” öngördüklerinde bir bir gerçekleştiğini ve Fransa’nın Türkiye’nin Suriye’ye müdahale etmesini arzuladığını açıkladığını göz önünde bulundurduğumuzda bu ihtimalin hiç de zayıf olmadığı söylenebilir. Her halükarda şu aşamada Türkiye halkının ve askerdeki evlatlarının kaderi emperyalistlerin çıkarlarına endekslenmiş durumdadır. Savaş tezkeresinin kabul edilmesini onlarca ilde protesto eden ve onbinlerce insanın alanlara çıktığı gerçekliğini burjuva medya emperyalist çıkarlara hizmet edildiğinin üstünü örtebilmek ve tepkilerin büyümesinin önüne geçmek için görmezden geldi. Halk kendisini ve evlatlarının kaderini “Suriye’de Emperyalist Savaşa Hayır” diyerek kendi eline alabilir. Bu ses ne kadar güçlü çıkarsa AKP hükümetinin savaş çığırtkanlığı ve savaş hevesi o kadar boğulur. AKP’nin tüm olanaklarına-çabalarına rağmen, burjuva medyanın savaş çığırtkanlığına rağmen halkımız % 80 oranda savaş istemiyor olabilir. Fakat bu istememe ete-kemiğe bürünmedikçe bir yaptırım gücü de olmayacaktır. Bu nedenle her türlü örgütlenme olanağı kullanılarak halkın savaşa olan karşıtlığını örgütlü bir güç haline getirip, alanlara taşımalıyız. Savaş ihtimalinin önüne ancak bu şekilde geçilebilir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu