GüncelManşet

“Yeke yeke yeke, Kobanê Suruç yeke!”

Sarı, kırmızı ve yeşil kokulu Pirsûs (Suruç) topraklarına ilk gidişimiz değildi, Kobanê serhildanı öncesi de solumuştuk kokusunu.  Çok bir şey değişmiyor; kan, gözyaşı, zulüm, direniş… Belki bu sefer daha bir içselleştirmiştik her şeyi… Daha dün bir arada olduğumuz, birlikte nefes aldığımız siperdaşlarımızı, Kekemiz Yunus’u, Çağdaş’ı ve yüreklerinin en az onlar kadar güzel olduğuna emin olduğumuz diğer dostlarımızı yitirmenin acısı daha bir yürek acısı bıraktı. Saldırı haberini aldığımız, otobüse bindiğimiz ve Pirsûs’a vardığımız anlarda duygularımız hiç değişmiyordu… “Devlet yine devletliğini yapmıştı!”

Pirsûs’a gidenler hatırlar, otobüs Aligor mahallesinde bırakır, siz de oradan Pirsûs’a servis ya da taksiyle geçmek zorundasınızdır. Saldırının ardından yapılan “halkımız kendi güvenliğini alsın” çağrısı yurtseverleri önlemleri artırmaya itmişti. Biz de burada aramaya tabi tutulduk. Kürtçe konuşmamız, ne için geldiğimizi anlatmaya çalışmamız çok etkili değildi.

Çünkü tehlikenin her yerden gelebileceği gerçeği, bombalı saldırıda daha da bir netleşmişti.  Hevaller ile “arama” temasımızdan sonra Pirsûs’a geçtik. Pirsûs’a bizi götüren taksi şoförü bölgede çok sayıda IŞİD çetesinin yakalandığı ve bombalı saldıran sonra tekrar saldırı olabileceği ihtimaline karşın güvenlik önlemlerinin artırıldığını anlattı.

Faşizmin varlığıydı bu, kanıtlarımız  “et parçaları…”

Pirsûs’a varmamızla ilk işimiz Amara Kültür Merkezi’ne, katliamın gerçekleştiği yere gitmek oldu… Yine Yurtsever hareketin inisiyatifinde girişte aramalar yapılıyor, şüpheli olanlar hemen aranıyordu. Kültür Merkezi’nde SGDF’li dostlara dönük saldırının olduğu yerde, SGDF flamaları dikilmiş, asılmıştı. Sanki katledilenler devrimci, yurtseverler gibi oradaydılar. Dimdik… Ve günlerce orada öyle kaldılar, belki hala öyledir… Bir şehit cenazeleri uğurlanırken kitle tarafından alındı, yürüyüşte devlete bir tokat gibi taşındı flamalar. Cenazelerin uğurlanmasının ardından aynı güzellikte bırakıldılar saldırı yerine…

Kültür Merkezi’nin camları kırık, bazı flamalar kanlı-paramparça ve saldırı sonrası etrafa dağılan, insanın içini parça parça eden et parçaları vardı. “Bakın et parçaları var burada, şurada da var” diyen yurtseverlerin telkinleriyle fark ettik… Et parçalarına bakmak ve onların fotoğraflarını çekmek çok zor olsa da, göstermemiz gerekiyordu zulmün gencecik insanlara neler ettiğini… Faşizmin varlığıydı bu, kanıtlarımız  “et parçaları…” Et parçalarına bakmak, buna alışmak zorunda bırakılmış bir halkın devlete öfkesinin ne derece olduğunu varın düşünün… Ve hiç kimsede katliamın devlet tarafından, taşeronu kim olursa olsun, yapıldığına en ufak bir şüphe yoktu…

suruç2“Ne olur bu sefer ateş, sadece düştüğü yeri yakmasın!”

Bütün cenazeler Antep’e, Asri Mezarlığa götürülmüştü biz gelmeden… Antep’e cenazelerin uğurlanmasına yetişmek için yola çıktık. Ama son cenazelere yetişebildik. Cebrail’in tabutunu görebildik, arkasından “Şehîd namirin” sloganlarını duyabildik sadece…

Pirsûs’a döndük tekrar. Türkiye’de bir Kültür Merkezi’nin nasıl taziye evi olabileceğini gösteriyordu Pirsûs halkı… Girişe asılmış siyah bez yası simgeliyordu, hiç tanımadıkları insanlar için yaşlanan gözler samimiyeti, öfkeyi… Gece geç saatlere kadar taziye kabul ediliyordu. Halkın gözleri SGDF flamalarındaydı, sanki flamalara bakınca katledilenleri görüyorlardı… Belki onun için kimse o flamaları oradan kaldırmayı düşünmüyordu…

Katledilen 31 kişiden ikisi Pirsûsluydu. Halk Wan’da, Dersim’de, Gazi’de olduğu gibi bağrına basıyordu şehidini… En önde gençler, genç kadınlar vardı. Ellerinde Öcalan, Rıfat Horoz, Viyan Soran ve patlamada şehîd düşen Kasım Deprem ile Osman Çiçek’in fotoğrafları, SGDF flamaları; dillerinde ise en fazla “İntikam” sloganı… Belki de en güzel slogan “Yeke yeke yeke, Kobanê Suruç yeke!” (Birdir/aynıdır birdir birdir, Kobanê Suruç birdir!) sloganıydı… 

“Burada herkesin bir derdi var!”

Mezarlıkta ağıtlar, marşlar, sloganlar iç içeydi… Çocukların öfkesi daha farklıydı. 9-10 yaşlarında elinde sigara olan çocuğa “Neden sigara içiyorsun, küçük değil misin?” diye sorduğumuzda “Burada herkesin bir derdi var” deyişi anlatıyordu her şeyi… Abisi Rojava’da gerillaydı, belki de çoğu arkadaşı aynı durumdaydı. Annesinden, babasından, akrabalarından bahsettikçe bildiğimiz gerçekler tekrar önümüze çıkıyordu…

SGDF’liler şahsında Türkiyeli devrimcilerin, Kürt ulusu ile dayanışma halinde olan, buna çabalayanların Kürdistan halkı ile bağlarını kuvvetlendirmişti bu süreç. Hiç tanımadıkları, belki de tanıyamayacakları gençlerin Kobanê için gelmeleri, üstelik saldırının hedefi olarak bedel ödemeleri halklar arasındaki duygusal bağları artırmıştı. Belki de insanlar  “Yalnız değiliz!” diye düşünüyor, zulmün yaratmak istediği “sessizliğin” aslında imkânsız olduğunu hissediyordu…

Siperdaşların bizlere söylediği çok şey vardı belki ama “Bizimkiler hep aynı kararlılıkla dövüşürler” sözünün hakkını vererek, “nerede bir direniş ve mücadele varsa orada olmak gerekir” sözünün onurlu bir mirasını bıraktılar. Güzel bir halka, güzel yürekleriyle seslenme çabasında olan onurlu yoldaşlarımızı saygıyla anıyoruz…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu