GüncelMakaleler

DÜNYA | Suriye’ye ye Kısa Bir Ara, Sıra Libya’da!

"Ülkeler pandemi sürecini sermaye ve devlet erki lehine en az hasarla atlatmaya çalışırken bir yandan da Libya’daki karmaşayı kullanarak sürece müdahil olma çabasındalar"

Dünyanın gündemi pandemi ekseninden yavaş yavaş kayarken, emperyalist ve işgalci devletlerin rotası her zaman olduğu gibi Ortadoğu’yu gösteriyor.

Üst başlığın pandemi olduğu günlerde dahi, alttan alta Ortadoğu’ya müdahaleler kesintiye uğramamış, tersine yeni gelişmeler ve gerilimler baş göstermişti. Bu gelişmelerin yaşandığı yerlerden biri de Libya.

İşgalci, sömürgeci devletlerin ülkeyi ve bölgeyi şekillendirme çabaları bu süreçte, Ortadoğu’nun karmaşıklığına yaraşacak biçimde çeşitli. Rusya’sından ABD’sine, TC’sinden BAE’sine kadar her birinin farklı ama bir yerde kesişen politikalarla Libya’da konuşlandığını görüyoruz. Suriye’de yaratılan yıkımdan sonra doyum aşamasına gelmeyen bu kan emiciler, Libya’nın mevcut durumundan yararlanarak kendi siyasi yönelimlerine can suyu yaratmaya çalışıyorlar.

Kimi ülkeler bölgede “erk” pozisyonuna gelme uğraşı içerisindeler. Kimi ülkeler ise otorite olmak değil, zor günler için elinde bir koz bulundurmak, sesini cılızda olsa çıkarabilmek hedefiyle hareket ediyor. Otorite olmanın uzak “ihtimal” olduğu TC için de elinde bir koz bulundurmak Libya’daki varoluşunun esas sebeplerinden.

Suriye politikalarına dönüp baktığımızda da aynı yaklaşımla karşılaşıyoruz. TC aynı kulvarda yarışamayacağı emperyalistler ile karşı karşıya geldiğinde, elinde kullanabileceği bir şeyler olsun istiyor. Yani maşa olarak kullanılmak bir yana, kendi emelleri doğrultusunda hareket etme özgürlüğünü bir nebzede olsa kazanmak istediğini söylemek mümkün.

TC’nin şu an Libya’daki mevcut durumunu anlamak elbette ki Doğu Akdeniz’de yaşanan sondaj gerilimlerini hatırlamayı gerektiriyor. Libya’ya dışarıdan tam bir müdahalenin başlamasından önce, Doğu Akdeniz ve oradan pay kapmak için didişmeler sürerken hatırlanacağı üzere TC söylemde epey yükselse de, pratikte kendini dayatmayı pek başaramamıştı.

“Mavi Vatan” söylemiyle yola çıkmış ve başta Yunanistan, Güney Kıbrıs olmak üzere sondaj çalışmaları yapan ülkelerle kıta sahanlığı konusunda sürtüşmeler yaşamıştı. Orada pek fazla dikkate alınmayan TC, Libya ile “Deniz Yetki Alanları Mutabakatı” imzalayarak burada sözünün olduğunu göstermeye çalışmıştı. Bu anlaşmayı imzalaması ise başta Yunanistan olmak üzere diğer taraflardan da tepki toplamıştı. Esasta Kıbrıs mevzusunda pek işe yarar bir yanı olmayan bu anlaşmanın, sonrası için çizilen planın bir ön ayağı olduğu söylenebilir.

Bu anlaşma TC açısından Kıbrıs konusunda bir önem arz etse de bununla sınırlı değil. TC’nin Libya’da anlaşma imzaladığı taraf bilindiği gibi Trablus ve çevresini hakimiyeti altında tutan Ulusal Mutabakat Hükümeti. UMH’nin cihatçı kanadı temsil ettiğini de belirtmek gerekiyor. Ki Türkiye’nin anlaşma yapabilmesinde ki temel sebeplerden bir tanesi bu.

Serrac hükümeti aynı zamanda fi tarihinden kalma bir anlaşmaya göre meşru hükümet olarak kabul görüyor. Bu anlaşmanın geçerliliği olmasa da BM’nin veyahut başka bir otoritenin müdahale etmemesi ile bağlantılı olarak bu meşruluk fiili olarak sürdürülmeye çalışılıyor.

UMH’nin cihatçı kanadı temsil etmesi ve TC ile anlaşma imzalanması arasında elbette ki birçok bağ mevcut. Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, Serrac hükümetinin TC’nin sağlayacağı güvenlik yardımına ihtiyacı vardı ve bu anlaşma iki tarafında çıkarlarına uyduğu için imzalanmıştı. En mühim noktalardan bir tanesi de TC’nin Suriye’de devşirdiği paralı askerleri Libya savaşına sürmesi olarak görülebilir.

Suriye’de eğittiği cihatçı çeteleri Libya’da da kullanabileceği bir alan doğmuşken, TC’nin bu durumdan faydalanmaması beklenemezdi. Yani Türkiye hem saha da aktif taraflardan birini destekleyecek hem de masada kullanabileceği bir kozu olacaktı.

“Bize ‘Suriye’de, Libya’da, İdlib’de ne işiniz var’ diyorlar. Buralarda ne işimizin olduğunu çok kısa zamanda çok çok iyi anlayacaksınız.” (R.Tayyip Erdoğan)

Demokrasinin ve özgürlüğün bolca ve altın tepside sunulduğu şu günlerde “Demokrasi ve Özgürlükler Adası”nın açılışında bu sözleri sarf eden Erdoğan’dan henüz devam filmi niteliğinde bir açıklama gelmedi. Ancak yukarıda sıraladığımız sebeplerin, Libya’da bulunma nedenini açıkça ortaya koyduğunu söylemek mümkün. Sürecin toplamına baktığımızda, biz bize yeteriz safsataları ve “milli çıkar” ajitasyonlarıyla halktan “yardım” isteyen TC’nin, diğer yanda Libya’ya paralı asker sevkiyatı yapması politikalarındaki çelişkilerin derinliğini gösteriyor. Halka İBAN gönderen TC, on bini aşkın paralı askeri Suriye’den Libya’ya taşımıştı.

 

Peki, Rusya’nın Libya’da Ne İşi Var?

Libya gündeminde başrolü kapmaya çalışan TC, ülkede ki dengelerin oynamasında etkisini gösteriyor. “Öfke Volkanı Harekatı” ismi ile Vatiyye Askeri Hava Üssü’nü Hafter güçlerinden alan Ulusal Mutabakat Hükümeti sahada büyük bir zafer kazanmıştı. Bu zaferi ve üstünlüğü kazanmasında ise TC’nin etkisi büyük.

Bu durumda kimi zaman ABD’nin kimi zaman Rusya’nın maşası olarak tariflenen TC’nin, Libya’da nasıl etki alanı oluşturduğu esas tartışma konusu olmalı. Üstelik TC’nin işbirliğinde olduğu Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin karşısında Hafter güçlerinin destekçisi Rusya dururken! Suriye’de ki saldırı ve işgal pratiklerinden bildiğimiz üzere, lafta boyun eğilmeyip sahada lafı ikiletilmeyen Rusya ile Libya’da da karşı karşıya kalmak pekte istenilen bir durum olmasa gerek.

İstenilen olmasa da beklenen bir durumdu bu TC açısından ve buna uygun hareket edildiğini söyleyebiliriz. Çünkü Suriye’de hala güncelliğini ve sürekliliğini koruyan hedefler mevcut ve Rusya ile ters düşmek bu hedefleri sekteye uğratabilir.

Burada Rusya’ya özel olarak değini yapmak, fotoğrafa bütünlüklü bakabilmek açısından önem arz etmekte. Mevcut karışıklıktan emperyalist ülkelerin faydalanmaması zaten olacak iş değil. Rusya zamanında kaybettiği statüsünü geri kazanmak adına akıllıca hareket ediyor ve stratejik üstünlüğü sağlamak konusunda herkesten daha ileri bir noktada duruyor.

Suriye’de var olan üsleri “sıcak denizler politikası”nın önemli bir ayağı olarak karşımızda duruyor. Özelde Hmeymim ve Tartus gibi stratejik önemi büyük olan üsler Akdeniz’de yaşanan herhangi bir çalkalanmada Rusya’nın müdahil olmasını hızlandırıyor. Libya’da Halife Hafter güçlerine gönderdiği askeri yardımlar ve uçaklar da bu üsler üzerinden gönderilmişti. Rusya’nın bu hamleleri ve müdahilliği ABD’nin de çekimser oyunu Ulusal Mutabakat Hükümetinden yana kullanmasına vesile olmuş oldu. ABD Afrika Komutanlığı(AFRİCOM)’nın endişelerini bu noktadan dile getirmesi, ABD’nin Rusya’nın etkinliğinden duyduğu endişeyi gösterir nitelikte.

Ancak şu sıralar kaçak dövüşen Rusya’nın ne yapmaya çalıştığını anlamak o kadar kolay olmasa gerek. Rusya bir yandan Hafter güçlerini desteklese de çok keskin bir noktada durma taraftarı değil. Askeri olarak desteğini esirgemeden Suriye’den uçaklar vs. gönderen ve Libya Ulusal Ordusu’nun esas kaynaklarını oluşturan Rusya, en başından beri Hafter’in askeri üstünlük sağlama olasılığının düşük olduğunu bildiğinden kendine yeni alanlar yaratma arayışında.

Libya esas olarak iki kanat üzerinden şekilleniyor olsa da söz söyleyebilecek konumda olanların sayısı az değil. Rusya, Tobruk’taki Temsilciler Meclisi üzerinden birçok hamle yaparken, Trablus ile de iletişim içerisinde. Hafter güçlerine bel bağlamayan Rusya, her kanatta etkili olmaya, ileri ki dönemleri düşünerek etki alanını genişletmeye çalışıyor. Yani Suriye’de olduğu gibi Libya’da da stratejik hamleler yaparak esas rolü kapma çabasında.

Bütün bu gelişmeleri göz önünde bulundurarak diyebiliriz ki: Ülkeler pandemi sürecini sermaye ve devlet erki lehine en az hasarla atlatmaya çalışırken bir yandan da Libya’daki karmaşayı kullanarak sürece müdahil olma çabasındalar.

Sağlık sistemi gibi bu süreçte halkın en çok yoksunluğunu çektiği zorunlu hizmetlerden ziyade silahlanmaya, askeri harcamalara bütçe ayıran devletler, sıcak veya soğuk savaşlarının, pazarlıklarının pandemi tanımadığını gözler önüne seriyor. Ortadoğu denilince artık klişeleşmiş birçok söylem ile karşılaşabiliriz, en önemlilerinden bir tanesi de saati saatini tutmamaktır. Kesin söz söylemeye, bir iddia ortaya atmaya cümle alemin çekindiği Ortadoğu’da (yine klişeleşmiş bir söylemle) kazan kaynıyor.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu