GüncelManşet

1 Mayıs’a giderken…

2012 1 Mayıs’ının yaklaştığı bugünlerde Devrimci Demokratik Sendikal Birlik olarak belirli konu başlıkları altında süreci tartışıyoruz.

Önemli ve tarihsel bir süreçten geçtiğimizin bilincindeyiz. Anın ve dönemin sorumluluğuyla hareket etmekle, örgütlü gücümüzü geliştirmekle yükümlüyüz. Bunun çeşitli sebepleri vardır.

1. İşçi sınıfına ve emekçilere yönelik saldırganlığın yoğunlaştığı bir dönemdeyiz. İşçi sınıfı üzerine son dönemlerin en kapsamlı saldırı politikaları belirli bir plan içinde hayat bulmaktadır. Ekonomik krizin de etkisiyle komprador burjuvazinin öz itibariyle emperyalizme bağımlı yapısının daha da yoğunlaştığı bir ortamda işçi sınıfının işsizlikle, kredilerle, baskıyla sindirildiği ve sömürünün yoğunlaştığı bir gerçeklik içindeyiz. Uzun saatler, düşük ücretle, hak ve özgürlüklerden yoksun şekilde, kölece çalışan milyonlarca işçi ve ailesi yoksulluk ve sefalet içinde yaşamaktadır. Ancak bunlar da yeterli gelmemektedir.

Çalışma sürelerinin uzatılması bakanlarca dile getirilmektedir. Sendikal hareket yeniden biçimlendirilmektedir. Toplu iş yasası ile bu konuda ciddi bir adım atılmaktadır. Muhalif sendikalara yaşam hakkı tanımayan, yandaş-teslimiyetçi sendikal anlayışı hakim hale getiren bir tutum sergilenmektedir. İşçiler örgütlenecekse bu sendikalarda örgütlensin denilerek hak talebiyle sendikalı olmak isteyen işçilere yeni bir pranga daha vurulmaktadır.

Bununla beraber Ulusal İstihdam Stratejisi başlığı altında kapsamlı düzenlemelerle çalışma yaşamında kuraldışılık kural haline getirilmektedir. Bölgesel asgari ücretle zaten hâlihazırda oldukça düşük olan asgari ücret daha da aşağılara çekilmektedir. Esnek çalışmanın çok çeşitli biçimleri dayatılmaktadır. Evden çalışma, çağrı üzerine çalışma, sözleşmeli çalışma gibi yöntemlerle düzenli çalışma biçimi yok edilmektedir. Taşeron çalışma daha da genişletilmektedir. Yeni yasa tasarısıyla şu an yürürlükte olan yalnızca yardımcı ve uzmanlık gerektiren işlerde taşeron çalışabilir hükmü değiştirilerek asıl işte de taşeron çalışması yasla açıdan mümkün kılınmaktadır. Kiralık işçi büroları ile kelimenin gerçek anlamıyla kölelik koşulları dayatılmaktadır. Düzenli bir işte çalışma hayal halini almaktadır.

Bu uygulamalarla dünya genelinde sermayenin genel saldırısına uygun olarak ülkemizde de çok kapsamlı değişimler getirilecek ve şu an fiili olarak gelişen süreç yasal kılıf altında dizginsiz bir gelişim gösterecektir. Bu bir yanıyla mevcut geleneksel sendikal yaklaşımı ve hukuki mücadele adı altında uzlaşmacı yaklaşımları da boşa çıkaracaktır. Bu nedenle sendikal yapı da yeniden dizayn edilmektedir. “Yeni ve çağdaş” sendikal hareket, sorumluluk sahibi ve gerçekçi bir yaklaşımla hareket edecek ve mevcut çalışma düzenini hedef alan değil onu kabullenen ve hedeflerini işyerindeki kısmi sorunların çözümüne odaklayan bir yaklaşım sergileyecektir. Taşeron çalışmaya karşı çıkmayacak ama taşeron işçinin örneğin yemeklerden bir şikayeti varsa onu düzeltmeye çalışacak. Ancak bu durum kendi zıddını da oluşturacaktır. Mevcut sendikal yaklaşımı kabul etmeyip de eskisi gibi sürdürmek de zorlaşacağından fiili meşru mücadeleye olan ilgi de gelişecektir.

2. Bu gerçeklikler sınıfsal çatışmanın ve çelişkilerin yoğunlaşacağına işaret etmektedir. Bu durum bize somut görevler çıkarmaktadır. Şayet işçi sınıfının devrimcileriysek ve işçi sınıfının ideolojisini savunuyorsak temsil ettiğimiz sınıfın sosyal kurtuluş mücadelesini ilerletmek, sınıf bilincini geliştirmek ve örgütlülüklerimizi büyütmek için sınıfın gündelik mücadelesine müdahil olmamız gereklidir.

Sınıf devrimcisi olduğumuz ve hangi sınıfın devrimcisi olduğumuz netleşmelidir. Politik açıdan geri bir noktada olduğumuz açıktır. Devrimciliği tanımlamada ve yaşama uygulamada yetersiz kaldığımız açıktır. Sınıf örgütsüzdür ama sınıfı örgütleyecek olanlar da özünde örgütsüzdür. Misyonunun farkına varamamak, devrimciliği içselleştirememek devrimci faaliyeti teknik bir düzeye ve klişelerin tekrarına düşürebilmektedir. Oysaki yaşama müdahil olmak, bu mücadele içinde güven kazanmak, devrimci gruplar oluşturmak varlık sebebimizdir.

Şehirlerde esas çalışma alanının işçi sınıfı olması da buna uygun konumlanmamızı sağlamalıdır. Hem günümüzün önemli bir kısmını geçirdiğimiz işyerinde hem de yaşam alanımız olan mahalle ve semtlerde yaşamın her alanı ve anında sınıf odaklı çalışmalar yapmamız elzemdir. Bu, yalnızca ekonomik mücadele vermek değildir. Örneğin kentsel dönüşüm de komprador burjuvazinin yoğunlaştığı bir meseledir. Bizim esas mücadelemiz siyasi mücadeledir ancak önemli olan nasıl bir siyasal hatla kitlelere gideceğimizdir. Bu noktada esas yön bizler açısından sınıfsal gündemler olmalı, kitleleri özellikle de işçileri sınıfsal temelde örgütlemektir.

Bugün fabrikaların örgütlenmesinin ve işçilerin üretim gelen gücünü kullanmalarında ve sınıf bilincini kavramalarında en önemli eksik nokta işyerlerinde, tezgahlarda, makine başlarında sınıf bilinçli işçilerin, devrimci, demokrat, duyarlı işçilerin sayısını oldukça az olmasıdır. İşçiye güven verecek olan, onu yönlendirecek olan, işyerindeki çeşitli sorunlara karşı işçiyi aydınlatacak ve örgütleyecek olan en yakın kişi yanıbaşında çalışan işçidir.

Duyarlı, devrimci işçileri az olması işin bir yönüdür ancak daha da kötüsü ise çok sayıda devrimci, demokrat siyasal fikirlere sahip olan işçinin çalıştığı işyerlerinde ve yaşam alanlarında bu temelde bir örgütlenmeye gitmemeleridir. Eylemlere, etkinliklere katılan, yayınlar okuyan binlerce yoldaşımız, dostumuz haftanın 5-6 günü, saatlerce çalıştıkları işyerlerinde aynı çatı altındaki iş arkadaşlarını bilgilendirmek ve sevk etmek için çaba göstermiyorsa asıl bunu tartışmamız gerekir. Açığa çıkan birçok mücadelede okurumuz olan işçilerin çıkması, sempati duyan işçilerle tanışmamız, bir fabrikada çok sayıda okurumuz olduğu halde sendikal çalışma yapmamamız, çeşitli grev ve direnişlerinde okurlarımızın işyerinde etkin olduğunu hatta temsilcilik yaptığını gördüğümüz halde örgütlü bir çalışma yürütemememiz ciddi bir meseledir.

Devrimci fikirleri, sınıf mücadelesinin gündelik tezahürünü, işçilerin somut şekilde alınlarından ter dökerek yaşadıkları sömürüye karşı örgütlenmeleri için çaba göstermek yerine haftanın 5-6 günü 8-10 saat belki daha fazla çalıştığımız yerlerdeki yüzlerce işçiyi yok sayıp haftasonu birkaç saat gazete dağıtımıyla veya eylem ve etkinliklere katılma ile sınırlı çalışmaları sorgulamak gereklidir. Bu anlamda özellikle bilinçli, duyarlı işçilerin bir adım öne çıkarak öncülük yapmaları ve işyerlerinde örgütlenme çalışmalarına yoğunlaşmaları gereklidir.

Bu sadece çalıştığımız yerlerle de sınırlı değildir. Güvencesiz, düzensiz, kuralsız çalışma tarzı oldukça yaygındır. Özellikle taşeron işçilerin öfkesi deryadır. Bizlerin yüzümüzü sınıfa dönmemizin anlamı mahallemizde taşeronda çalışanları, evimizin önünde çöpleri toplayanları, özcesi bulunduğumuz her yerde taşeronlarda çalışanlarla iletişim kurmak, ilişki yakalamak ve taşeronları örgütlülüğe sevk etmek için çaba göstermemiz gereklidir. Bu birkaç alanın işi değildir, bir bütün ele alınması gereken bir konudur.

İşçi sınıfının mücadelesinin gelişim gösterdiğini, direnişlerin-eylemlerin sayısının arttığını, örgütlenme talebinin yükseldiğini görüyoruz ve yaşıyoruz. İşçilerin örgütlenmesini esasa alarak bu yönde çalışmalarımızı güçlendirmek ve komite-sendika-dernek gibi çeşitli örgütlenmelerde insanları bir araya getirmek mevcut öfkeyi örgütlülüğe çevirmek aynı zamanda tıkanan sendikal hareketi ve bir bütün olarak işçi sınıfının örgütlenme sorunlarını aşmamız için de yol açacaktır. Bu sorunlar pratikten kopuk analizlerle aşılamaz. Pratiğe, kavgaya, savaşa girmek gerekir ki somut çözümlere hayat verelim.

3. İşçi sınıfının gündemleri arasında olması gereken bir diğer konu ise Kürt ulusal meselesidir. Ne yazık ki bu konuda pek olumlu bir tablo yoktur. Görece KESK dışında net bir yaklaşımı olan yoktur. İşçi sendikalarında durum daha da vahimdir. DİSK ve SGBP kısmen değinmektedir ancak işçi sınıfı içinde şovenizme ve ırkçılığa karşı etkin bir çalışma yürütülmemektedir. Ülkemizdeki devrim ve demokrasi mücadelesinde iki temel mücadele alanı olan Kürt ulusal mücadelesi ile işçi sınıfının mücadelesi bir türlü ortak bir platformda birlikte mücadele yürütememektedir. Türkiye işçi sınıfı içinde Kürt ulusundan işçilerin niceliksel artışı, taşeronlarda ve diğer güvencesiz işyerlerinde Kürt işçilerin yoğun şekilde çalışması, ortaya çıkan direniş ve eylemlerde Kürt işçilerin daha öncü bir tutum almaları gibi çok sayıdaki veri bu konudaki potansiyeli açığa sermektedir.

Bununla beraber işyerlerinde işverenler işçileri bölmek ve birbirine düşürmek için şovenizmden yoğun şekilde yararlanmaktadır. İşçiler arasında kin ve tepki yaratarak birleşmelerine set çekmek istemektedirler. Bir yandan bir arada çalışmak birbirini tanımak ve ortak mücadele için koşullar yaratırken öte yandan doğru ele alınmadığında işçilerin birliğine engel olan bir nedene de dönüşebilmektedir.

Dolayısıyla Kürt ulusal meselesinin bir yanı sisteme karşı verilen demokrasi ve devrim mücadelesinde daha güçlü bir cephe yaratmak için elzemdir. Bir diğer sebebi işçi sınıfı içinde Kürt işçilerin artan sayısına uygun olarak devlet anlayışı görece daha net olan Kürt işçiler içinde örgütlenme olanaklarını yükseltmesiyle ilgilidir, işçi sınıfını saflarına dinamik, genellikle genç, devlet algısı daha sağlam bir kitlenin katılımı değerlidir. Üçüncüsü ise hem işçiler hem de genel halk arasında şovenizme ve faşizme karşı mücadele açısından değerlendirilmelidir.

4. Tüm bu meseleler anın ve dönemin meseleleri olarak karşımızdadır. Yeni bir dönemin başlangıcında karşımızda ciddi ve kapsamlı sorunlar vardır. Bu sorunlar pratik içinde, kavganın içinde çözülecektir. İşçilerin artan öfkesini örgütlülüğe çevirmek, sistemin saldırılarını göğüslemek ve devrim ve demokrasi mücadelesinin aktif bir parçası olarak işçi sınıfı kitlesini mücadeleye katmak ve mücadele içinde işçi sınıfının önderliğini tesis etmek için faaliyete girmek gereklidir.

Bu açıdan günümüzde eksik olan en önemli konu sınıf içinde devrimci odak konusudur. Sınıf içinde örgütlülükleri olan, sınıfın mücadelesine önderlik edebilen, en geniş demokratik kesimi etrafında toparlayan bir siyasi odağa ihtiyaç vardır. Anti-emperyalist, anti-faşist, anti-feodal mücadelenin sınıf içinde somut politik hedeflere dönüştürmek gereklidir.

Bu gerekliliğin bilincine vararak bu noktada bir adım öne çıkmak ve DDSB’yi güçlendirmek gereklidir. DDSB yeni örgütlülüklerini, yeni kadrolarını ezilen, sömürülen, güvencesiz şartlarda çalışan milyonlar içinden çıkaracaktır. Devrimci odak böyle oluşturulacaktır. Sorunlarımız çözülebilir sorunlardır, ancak istek, irade, emek istemektedir.

DEVRİMCİ DEMOKRATİK SENDİKAL BİRLİK

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu